Taksim’in mesajı kime?
İstanbul Taksim’deki patlama, akla ilk etapta bir tek adresi getirse de, şu dakikaya kadar yapılan açıklamalarda PKK’ya dair bir iz bulunmuyor. Kuşkusuz örgüt son derece kanlı bir sicile sahip ve toplumsal hafızada bu tür kuşkuların yer etmesini kimse yadırgamamalı.
Geçmişte nice tuhaf gelişme yaşadık. Günlerce faili meçhul olan bir saldırının (Reşadiye), PKK tarafından üstlenilmesi herkesin hafızasında taze. Örgütün kimler üzerindeki kuşkuyu kaldırmak için böyle bir işe soyunduğunu da çokça tartışmıştık o dönemde. Ne o kuşkular kalktı ortadan, ne de kafa karışıklığı. Geriye kalan yegane algı, PKK’nın göründüğünden çok daha karmaşık ve birden fazla patronu/sponsoru olan bir örgüt olduğuydu.
Bir uluslararası haber kanalına örgüt temsilcisi tarafından yapılan açıklamada ‘Saldırıdan haberimiz yok’ mesajı verilmiş. Örgüt sözcüsünün, Murat Karayılan’ın Radikal’e verdiği son röportaja işaret ederek ‘Sivillere yönelik saldırı yok’ demesi de manidar. Öte yandan örgüt tarafından ilan edilen ateşkesin bugün sona ermesini de not etmek gerekiyor.
Patlamayı planlayan gücün, böyle bir süreci ve takvimi dikkate almadığını düşünmek, fazla iyimserlik olur herhalde.
***
Olayı anlamamıza yarayacak bazı ipuçları var elbette. Öncelikle saldırının bir polis aracına yapılmış olması başlı başına dikkat çekici. Son dönemde bu çapta olmasa bile, özellikle güneydoğuda polise yönelik saldırıların arttığını unutmayalım. Bu yönüyle Taksim saldırısı, Türkiye’de değişim sürecinde etkin rol oynayan bir güç merkezine gönderilen bir mesaj olabilir.
Bir de Anadolu Ajansı tarafından dün geçilen şu haberi okuyalım:
“Türkiye’nin “Kırmızı Kitap” olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde “İsrail’i tehdit olarak tanımladığı” iddialarına ilk tepki İsrail Turizm Bakanı Stas Mizeshnikov’dan geldi. Mizeshnikov, “İsrail vatandaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri çağrısında” bulundu. Misezhnikov’un, “Türkiye’ye ne kadar az gidersek, mesajımızı alma imkanı da o kadar artar” dediği bildirildi.
Öte yandan, İsrail İçişleri Bakanı Eliyahu Yişai de konuyla ilgili olarak, “Son meydana gelen olaylardan dolayı çok üzgünüz. Yakın döneme kadar Türkiye ile ilişkilerimiz dostça idi. İlişkilerimizin gelişeceğine yönelik umudum tam, ama bu yakın gelecekte imkan dahilinde görünmüyor. Bu tür olaylar, savunma açısından, hiç kimseye güvenmememiz gerektiğini ispatlıyor. İran’la da 30 yıl önce iyi ilişkilere sahiptik, ama bakın bugün neredeyiz” dedi.’
***
Kaçıranlar olmuştur, ben hatırlatayım. Bu tepkinin kaynağı, yine İsrail medyasında geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir haber. Sözkonusu haberde, Türkiye’de “Kırmızı Kitap” olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin Milli Güvenlik Kurulu’nda onaylanan yeni halinde İsrail’in “Türkiye’ye merkezi tehdit” gösterildiği öne sürülmüştü. Haaretz gazetesinde, Channel 10 televizyonuna dayandırılarak verilen haberde, MGK’nın İsrail’i Türkiye’nin güvenliği için belli başlı bir tehdit olarak adlandırdığı iddia edilmişti.
Herhangi bir ülke ya da çevreyi suçlamak adına bunları hatırlatmıyorum. Sadece Türkiye’nin son derece kritik virajlardan geçtiği her dönemde, benzeri ‘bombalı’ mesajlar aldığını akılda tutmakta yarar var.
Önümüzde bir de hayati önem taşıyan ‘Füze Kalkanı’ sorunu var. Neresinden bakarsanız bakın, vereceği her karar stratejik sonuçlar üretecek olan Ankara’nın, böyle saldırılarla karşı karşıya kalması kimseyi şaşırtmamalı. Ama paniğe de gerek yok.
Böyle bir acının yaşandığı ortamda bunu söylemek tuhaf gelebilir. Ama inanın Türkiye birilerinin zannettiğinden çok daha güçlü.