Bir ric’at emri: “Kaçın! Başörtülüler geliyor!”
Hep dinlemişizdir; hatta son defa Kıbrıs harekatından sonra sıklıkla anlatılmıştır. Bir zaferden sonra esir düşenler: “Biz sizinle değil yeşil sarıklı dev gibi adamlarla savaştık ve onlara yenildik!”
Bu efsaneleşmiş anlatımın bir izahı vardır elbette. Düşman korkularına yenilmiştir. Çünkü bin yıldır bu coğrafyada varız ve bu varlığımız gerçekten efsanevi zaferlerimizin, efsanevi kahramanlıkta askerlerimizin, büyük kumandanlarımızın eseri. Malazgirt’ten bu yana efsanevi zaferlerimiz bir “Türk” imajı doğurmuştur düşmanın zihninde. Sarıklı, şalvarlı, cepkenli, levend endamlı ve yalın kılınç devasa cengaverler! Onlara karşı durulamaz! Onlarla asla baş edilemez!
Modern dönemlere miras olarak devreden bu efsanemiz, bu düşman imalatı hurafeler hâlâ hasımlarımıza karşı galebemizin sebeb-i aslisidir!
Bir zafer nasıl kazanılır? Elbette askerle, kumandanla, silah ve techizatla...
Bunlar yeter mi? İşin psikolojik boyutunu da ihmal etmemek lâzım. Düşmanın bin yıllık korkularını hesaba katmak gerekir.
Türkiye’de ordu cumhuriyetten sonra içeriye karşı kullanılan bir cihaza dönüştürüldü. Elbette sınırlarımızı ordu bekliyor. Ama, biliyoruz ki, komşularımızla savaşmak gibi bir hedefimiz yok. Ancak işgale uğrarsak, böyle bir yola tavessül edebiliriz.
Askerî eğitim, ağır bir ideolojik muhtevaya sahip. Her şeyden önce ideolojiye bağlılık, hatta itaat öğretiliyor. O yüzden bir hava kuvvetleri kumandanı, yeni pilot olmuş teğmenlere, “Atatürk ilkelerine bağlı kalarak üstün başarılı pilot olacaklarını” söyleyebiliyor.
Pilotlukta başarının sebebi Atatürk ilkelerine bağlılık ise, başka ülkelerin pilotları yandı demektir! Vay onların haline! Atatürk ilkelerine bağlı olmadıkları ve asla olamayacakları için kat’iyyen başarılı olamayacaklar!
Peki nedir askere öğretilen “Atatürk ilkeleri”?
Bu halk her an irticaî bir eğilim gösterebilir. Mazallah laiklik elden gidebilir. Cumhuriyetin dayattığı hayat tarzı, ki o alkolle ve ahlâkî kayıtlarda gevşeklikle, bilhassa cinsi ahlâka kayıtsızlıkla izah edilir, ortadan kalkabilir. Kötü şeyler olur, mesela, kadınlar çarşafa sokulur. Evlerine hapsedilir!
Bu yüzden TSK laiklikten asla “ödün” vermez! Türkiye’nin ortaçağ karanlığına sürüklenmesine müsade etmez! Tapu gibi İç Hizmet Kanunu var!
TSK Millî Mücadele’den sonra bu iç harbe göre tanzim edildi. Anlı şanlı generallerimiz bu iç harbin taleplerine göre kendilerini ayarladılar ve omuzlarını yıldızlarla doldurdular.
Siz hiç dışarıya karşı başarı kazanarak şöhret olmuş bir cumhuriyet generali hatırlıyor musunuz? Ama ben iç harpte temayüz etmiş, irticaya karşı muzzaffer olmuş çok sayıda general ve hatta amiral adı verebilirim.
İç savaşta kolay başarının devri geçti. Askeriye otuz senedir PKK ile savaşıyor gibi yapıyor. Fakat, başörtüsü ile kesin olarak savaşıyor. Genç kızların, hanımların başörtüsü onlar için ciddi bir tehdit.
Termal kameraları örtüleri görünce düşman alarmı veriyor!
On yıllardır bu tehdidin üstesinden gelmeye çalışıyorlar. Fakat her hamleleri ters tepiyor. Ricat halindeler.
Son cumhuriyet bayramından sonra devlette meydana gelen ikilik gözden kaçırılamaz.
Askeriye cumhuru, yani halkı hiçe saydığını açıkça beyandan sonra cumhurun başını da, yani bağlılık yemini ettikleri Anayasa’ya göre başkomutan olan cumhurbaşkanını da hiçe saydığını gösterdi.
Cumhurbaşkanının kabul töreni yerine kendi “reception”unu icra etti. Merkezde böyle yaptı, fakat taşrada ne yapacak?
Ordu evlerinde receptionlar mı verilecek? Yok böyle bir şey! O zaman ne yapılacağına dair genelge yayınlamışlar.
“29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda; karşılamada bulunacak protokolün eşleri tesettürlü ise askeri personel programa katılmayacak. Eşler tesettürsüz ise salona girilecek ancak resepsiyon esnasında tesettürlü bayanlar görüldüğü takdirde süratle ve fark ettirmeden resepsiyon terk edilecektir.”
Ama fark ettirmişler! Nice kalıplı kıyafetli general, örtülüleri görünce kaçarcasına topluluktan ayrılmışlar.
Bu bir ric’at emridir! Askeriye örtüye, bir metrelik beze yenilmiştir. Koca koca generaller örtülü hanımları görünce kaçmıştır!
Beyler, paşalar (pardon! “generaller”) durun ve düşünün!
Halka iltica edin. Ric’at, bozgun sona ersin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.