Erbakan Hoca ile 45 dakika
Geride bıraktığımız hafta içinde Habervaktim olarak iki önemli ziyaret gerçekleştirdik.
İlki Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’aydı.
Saadet Partisi Genel Başkanlığı’nı tebrik ettik, hayırlı olsun dedik.
Bununla sınırlı değildi elbet görüşmemiz.
Sohbetimizden bahsetmeye geçmeden önce, yoğun programı arasında bize vakit ayırdığı için teşekkürlerimizi sunuyorum, buradan.
Görüşmemiz SP’nin Balgat’taki genel merkez binasındaydı.
Partideki hareketlilik dikkatlerden kaçmıyor.
Özellikle şehir dışından gelen partililer, Hoca’yla görüşebilmek için birbirleri ile yarışıyor.
Telefonlar ise hiç susmuyor.
Erbakan Hoca heyetler halinde gelen partilileri kabul ediyor.
Partinin kurulları ile toplantılar gerçekleştiriyor.
Aralarda telefon görüşmeleri yapıyor.
Anladığım kadarıyla partide namaz ve yemek vakitleri dışındaki tüm zamanı bu şekilde geçiyor.
Evet, Erbakan Hoca ilerlemiş yaşına rağmen yoğun bir şekilde çalışıyor.
Odasına girip, çalışma masasına oturduğumuzda önünde gördüğüm haftalık program listesi de yoğunluğunu gösteriyordu.
Allah yardımcısı olsun inşallah.
Malum, Türkiye’de Siyonizm tehdidine en fazla dikkat çeken lider Erbakan Hoca.
Erbakan Hoca ile 45 dakika süren sohbetimizde en çok Hükümet ve Başbakan Erdoğan ile ilgili sözleri dikkatimi çekti.
Hükümeti ve Erdoğan’ı eleştiride zaman zaman sınırı aştığı yorumları ile ilgili olarak şöyle dedi:
“BİR DAKİKA çıkışı Milli Görüş’ün muhalefeti sayesinde oldu. Bu çıkış aslında Milli Görüş’ün eseridir. Bizim bu muhalefetimiz, bizim uyarılarımız olmasa bu çıkış olmazdı.”
Erdoğan’ın Davos’taki “BİR DAKİKA” çıkışının hemen öncesinde Saadet Partisi İstanbul Çağlayan Meydanı’nda yüzbinlerce insanın katılımıyla “İsrail’e tepki” mitingi düzenlemişti.
Erbakan Hoca, bu mitingi hatırlatarak, “Davos’taki o toplantı öncesinde İstanbul’da yüzbinleri toplayarak, hükümeti göreve çağıran Saadet Partisi’dir, Milli Görüş’tür. Bizim bugünkü muhalefetimiz olmasa ‘bir dakika’ diyemeyecekler. Bu miting, bu muhalefetimiz İsrail’e o çıkışı zorunlu kıldı” dedi ve “muhalefetini sert bulan” çevrelere şöyle sordu:
“Ne yapsaydık, dünyayı, Türkiye’yi tehdit eden siyonizme karşı sessiz mi kalsaydık. Siyonizme karşı, siyonizmle işbirliğine karşı hükümeti uyarmasa mıydık? Siyonistlerle işbirliğine devam edin, çok güzel yapıyorsunuz mu deseydik? Siyonizm’in uşakları değil, Siyonizm’in işbirlikçileri diyorum. Başka ne demeliyim peki siz söyleyin? Bir baba oğlunu sarsıp, kendine gel demezse ne diyecek? Bunlar şefkatle söylenmiş sözler."
Erbakan şöyle devam etti: “Ben bunların bilerek kötülük yaptıklarını kabul etmem. Bunlar benim talebelerim, evlatlarım. Hata içinde, yanlış yoldalar. Ben de onları uyarma vazifemi yapmak zorundayım. Yoksa mesul olurum.”
Erbakan, “Bunu biz de yapmasak, kimsenin yapacağı yok” demeye getiriyor.
Erbakan Hoca’nın şu sözü de hayli dikkat çekiciydi:
“O BİR DAKİKA çıkışından sonra belki de Tayyip’ten çok ben tebrik aldım.”
“Sebebi ne sizce?” şeklindeki sorumuza, “Tayyip’e böyle bir çıkış yapmaya Milli Görüş’ün ittiğini görüyorlar da ondan” cevabını verdi.
İsrail konusunda, Siyonizm konusunda hükümete en büyük uyarı şimdiye kadar Erbakan’dan geldi, evet.
Diğer muhalif partilere ve etkin medyaya baktığımızda hükümete yönelik bu konularda bir uyarı görmek zor.
Aksine bir çoğu İsrail’le iyi ilişkiler peşinde.
Bu noktada Erbakan Hoca’nın bu duruşunu önemsememek mümkün değil.
Erbakan Hoca’nın muhalefeti, Hükümeti İsrail’le ilişkiler ve Siyonizm tehdidi konularında daha dikkatli olmaya itiyor.
Bunun da ülkemiz için hayırlı olduğu kanaatindeyim.
Değerli Habervaktim okuyucuları;
Hafta içinde TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ile de bir araya geldik.
Ülkenin en başarılı bürokratlarından biri olarak gösterilen Şahin’in verdiği bilgiler bu takdirin “şişirme” olmadığını gösteriyor.
TRT'nin 3-4 yıl önce personelinin maaşını ödemekte zorluk çeken bir kurum olduğunu ifade eden Şahin, şu rakamlara dikkat çekti:
“Eskiden maaşını ödeyemeyen kurum bugün pozitifte, yani karda. Kasamızda çok da güzel nakitimiz var.
TRT için eskiden elektrik faturaları üzerinden yüzde 3.5 kesinti yapılıyordu.
7-8 yıl önce 100 liralık bir faturanın 3.5 lirası TRT'ye geliyordu. Sonra bu rakam kademeli olarak 2 liraya kadar indirildi, en son da 2008'de bu oran brütten nete indirildi. Yani faturanın brütü değil neti üzerinden yüzde 2. Bugün 100 liralık faturanın 1.2 lirası TRT'ye aktarılıyor. 3.4 lira nerde, 1.2 lira nerde?
Neticede aylık 100 trilyonun üzerinde gelir kaybına uğradı TRT. Buna rağmen bugün TRT kara geçmiş durumda. Gerisini siz düşünün. Ve bu şuna rağmen, 3-4 yıl önce 4 tane kanal vardı, programları doğru düzgün bilinmeyen ama bugün 14 tane kanalımız var.
Tamam TRT bir ticarethane değil ama sorulacaksa eğer, bunların sorulması lazım. Bunlara bakılması lazım. Gelirlerin düşmesine rağmen bu parayı nasıl biriktirdiniz diye sormalılar örneğin. Öncekilere hiçbir şey yok, bize gelince, kurumun, bizim vergilerimizden kesilen parayla döndüğünü söylüyorlar.
Öncekiler döneminde vergilerden para kesilmiyor muydu? Hem de daha çok miktarda kesiliyordu. Sonuç: elde var sıfır. Şimdi öyle mi, rakamlar ortada.”
Şahin, TRT kanallarının izlenme oranlarının arttığını da söyledi.
“İlk 100'e eskiden TRT'den 2 program zor giriyordu” diyen Şahin, TRT'nin bugün ilk 100'de 40'a yakın programı olduğunu söyledi.
Halk arasında da gördüğümüz kadarıyla, TRT’nin özellikle haber ile çocuk kanalı büyük beğeni topluyor.
TRT’nin son derece “halk”tan olan Sakarya Fırat, Halil İbrahim Sofrası gibi dizileri de özel kanalların “malum” dizileriyle yarışıyor.
Sadece bu bile büyük bir başarı, ülkemiz adına büyük bir kazanç değil mi sizce de.