Çoğulculuğu nasıl bilirsiniz?
Modern toplumun alameti farikalarından sayılan çoğulculuk (pluralism) bizim gibi batı dışı toplumların dünyasını tanımlamada ne kadar kullanışlı, açıklayıcı olabilir? Batı henüz çoğulculuğu keşfetmemişken Osmanlı deneyiminin biricikliğinden sıklıkla bahsederiz. Farklı din ve kültürlerin bir arada hem de yüzlerce yıl bir arada yaşamasını mümkün kılan bir kültürden, toplum yapısından bahsetmek muhafazakarından batıcısına hemen tüm aydınlarımızın bahsetmekten pek haz aldığı nadir konulardan biridir. Hele söz konusu olan Yahudilerse keyfimize diyecek yoktur. Tüm bunların birer tarihi hakikat olduğunda kuşkumuz yok. Hakikat olmasına hakikat de bunun çoğulculuk teorileriyle örtüşüp örtüşmediği sorgulanmalı değil midir?
Daha doğrusu Osmanlı modelinin daha spesifik tanımıyla "millet sistemi"ni çağdaş çoğulculuk modeliyle açıklamaya kalkışmak yahut pluralizm parantezine almak tarihe de haksızlık etmek anlamına geleceği üzerince zihni mesai harcasak bence daha iyi olurdu. Her kavram kendi medeniyetinin değerlerini, tarihi tecrübesini taşır. Osmanlı daha geniş anlamıyla İslam toplumları tarihi referansından bağımsız anlaşılamayacağı gibi modernitenin önemli sütunu olan pluralizm de kendi tarihi birikiminin yanısıra içinde doğduğu medeniyetin ruhunu taşır.
Osmanlı modelinden söz açmışken; din sosyolojisinin önemli isimlerinden John Berger tam bu noktada itiraz sesini yükseltiyor. Birkaç yıl önce bir grup aydanla yaptığı atelye çalışmasında, farklı dinlerin yan yana bir arada yaşama tecrübesine örnek olarak Osmanlı modelinden övünçle bahseden seküler Türk akademisyeni ile isim vermeden hafif istihza ederek, bunun çoğulculuk (ruhuyla) alakasının olmadığını söylerken ezber bozuyor aslında.
Berger, din sosyolojisi açısından standart çoğulculuk tanımına farklı açılımlar getiriyor. Farklı kültürlerin yan yana yaşayabilmesi denilebilecek olan pluralizmin Amerkan versiyonu, politik sürece eşit katılım hakkı olarak tanımlanır kısaca. Din sosyolojisi açısından ne kadar modernleşirseniz o kadar dinin gücünün zayıflayacağını ileri süren sekülerleşme teorilerinin çürüdüğünün altını çizerek başlıyor itirazına. Modern olurken farklı bir tanımlamayla da olsa dindarlaşabilirdiniz ona göre. Bunu mümkün kılan yeni çoğulcu tanımlamaların iyi anlaşılması gerektiğinin altını çiziyor.
Çoğulculuk, özellikle dini anlamda farklı kültür ve dinlerin birbirinden yalıtılmış biçimde yan yana yaşıyor olmasından çok birbiriyle iletişimde/ etkileşimde olduğu bir modeli önerir. Farklı dinler arası geçişkenliklere izin veren bir toplum modelidir çoğulcu toplum. Batılı anlamda religion kelimesiyle karşılanan din tanımının referansını İslam'dan alan kavramsal çerçeveden çok farklı olduğunu hatırda tutarak buradan devam edelim.
Katolik dini(religion) mensubu ile Protestan arasında birbirini etkileyecek bir geçişkenlik varsa bu model çoğulculuğun göstergesidir. Benzer biçimde bir Hıristiyanla Yahudinin ibadetlerinde birbirlerini etkilemelerine izin verecek bir geçişkenliği sağlanmasını şart koşar. Neye inandığından çok nasıl inandığın/ibadet ettiğin sorusunu önceler.
Bu çerçevede çoğulcu bir toplum farklılıkları bir arada tutmayı değil, bir arada olanı parçalamayı hedefler. Postmodern bir duruma işaret eden bu model aslında modern çoğulculuğun ön şartı gibidir.
Bir Hırisitiyanla bir Yahudinin ibadetlerinde birbirlerini etkilemelerini öneren model için İslam'ın referans aldığı mutlak değer ve kaynaklarını parçalamadan çoğulculuğu gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor.
John Berger'in İslam toplumlarının çoğulculaşması konusunda bir umut olup olmadığı sorusuna verdiği cevap uyarı niteliğinde; "Mevcut İslam anlaşışı içinde bunun gerçekleşmesi çok zor ama bir reform hareketi için de umutlandıracak gelişmeler de yok değil."
Bu durumda dinler arası geçişkenliği çoğulculuğun olmazsa olma şartı sayan din sosyolojisinin tanımlarıyla İslam toplumlarını, Osmanlıyı ve tarihi yorumlamanın ne kadar isabetli olup olmadığı tartışılabilir. Ancak bunu temel aldığımızda önümüze konacak modele karşı nasıl bir cevap verileceği hususu daha önemli.
Din sosyolojisinin gurularından birinin ortaya attığı fikirler olmaktan çok fazlasını ima eden bir durum söz konusu: İslam'ın kaynaklarına müdahale etmeyi bir proje haline getiren toplum bilim ideolojisi var. Azınlık, marjinal haklarını çoğulculuk adına savunmaktan çok bütüncül olanın parçalanması... Kozmik bütünlükten çok yerel parçalanmışlık daha çekici geliyor.
Her türlü entelektüel ve akademik tartışmayı paranoya derecesinde komploya dönüştüren yaklaşımın hastalıklı, içe kıvrık, özgüvensizliğin göstergesi olduğu muhakkak. Ancak her kültür kendi kavramlarıyla kendini tanımlamalı. Ait olduğu medeniyetin dağarcığındaki mefhumlara hayat kazandırmadan bir medeniyet de hayatiyet elde edemez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.