En sert general bir bayanmış!
28 Şubat tasarlandığı gibi bin yıl değil, on yıl bile sürmedi ama o dönemde yapılıp edilenler de unutulmadı.
Dönemin en unutulmazlarının 28 Şubat’ın mimarı ve uygulamacıları olan komutanlar arasından çıkması beklenirdi. Şimdi 28 Şubatçı generallerin çoğunu unuttuk. Unutmadıklarımız da kendilerini unutturmaya çalışıyorlar. Şen-er gibi.
Hatırlanacağı üzere bu Şen-er soyadlı general, zamanında bir fırtına gibi esmişti. İrticanın üzerine dalkılıç yürümüştü. 312 Generali cem edip bize dava açmıştı. Jandarma jandarma olalı böyle bir şen-er görmemişti. Şen-er Er-uygur şimdi hafızasını yitirdiği iddiasıyla Ergenekon mahkemesinden yırtmak için insan içine çıkamıyor.
İnsan inandığı bir mevzuda olağanüstü gayret gösterir, müthiş işler yapar da bununla iftihar etmez mi? Mahkeme kendini ihmal etse bile ortaya atılıp: “Ben yaptım! Vatan millet Sakarya” demez mi?
Neden demez? Siz yaptığınızı bir darbe ile iktidara konmak için yaparsanız, kuyruğunuz sıkışınca firar edersiniz!
Neyse, mevzuumuz o değil. 28 Şubat’ın en unutulmazı, bugünlerde yine gündemde. İşe bakın ki o da soyadıyla bir “er”. Hem de Sert-er!
Sert-er, fakat öyle anlaşılıyor ki, onun da rütbesi er değil general.
Bu Sert-er’imizin bir bayan olması da ibret verici.
Nur Sert-er 28 Şubat’ın gerçek “kahraman”ı. Bu kahramanlığı CHP tarafından ödüllendirildi, dokunulmazlığa kavuşturuldu, milletvekili yapıldı.
Şimdi dokunulmazlık zırhları içinde kasıla kasıla dolaşıyor.
28 Şubat’ın en utanç verici uygulamalarından birine, hatta birincisine imza atmıştı bu er-general!
Üniversiteyi bileğinin hakkıyla kazanan örtülü kızcağızları kayıt sırasında caydırmak onun işi olmuştu.
İki türlü caydırma: Birisi başörtüsünden caydırma, ikincisi üniversiteden.
Birçok hanım kızımız hakkı olduğu halde bu bayan yüzünden üniversiteye kayıt yaptıramadı.
Yaptıranlar da, örtülerini açmak zorunda kaldıkları için, bugünlerdeki tabiri ile travma yaşadı...
Sert-er o günlerde şeref levhalarına adı yazılan bir isimdi.
Büyük mucitti! Edison’dan hatta Newton’dan bu yana görülmemiş bir mucid. İnanan insanları, inanmadıkları bir şeye inandırma mucidi!
İkna odasına veya çadırına Müslüman olarak giriyorsunuz, laik olarak çıkıyorsunuz. Çünkü Müslümanlıkta örtünme vecibesi var, laiklikte yok! Döndüğünüzde cennet ikramları hazır: Para, burs, kayıt, el üstünde tutulma...
Türkiye’de ahlakın ne ölçüde sukut ettiğinin ölçüsü, başörtü meselesi zuhur ettikten sonra başı açık hemcinslerin bir insanlık hamlesi yapamamalarıdır.
Ne demek bu? Örtünmeyenler, “bu hakkı biz de savunmalıyız, yarın bizi örtünmeye zorlarlarsa, onlara bizim hakkımızı korumaları hususunda örnek olmalıyız” diyemediler.
Bunu diyemedikleri gibi, içlerinden bazıları, hemcinslerine zulmettiler.
Resmen işkence yaptılar.
Nur Sert-er’in ikna odaları esasında işkencehane idi.
O işkencehanelerden geçen kahramanlardan özür dilenmeli. Bunu bir rektörümüz dile getirdi.
Peki kim dilemeli o özrü?
Elbette en önce Sert-er!
Örtülü veya örtüsüz hanımlarımıza, kızlarımıza “Sert-er özür dile!” kampanyası açmalarını teklif ediyorum.
Sadece özür dilemesi de yetmez. Ödül olarak verilen milletvekilliğinden de istifa etmeli!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.