Kültür Bakanlığımızın büyük yanlışı
Dünya üzerinde Türkçe konuşan ve Türk soyundan gelen insanların sayısı iki yüz milyonun üzerinde. Bir Alman üniversitesinin yaptığı araştırmaya göre yeryüzünde 5 bin 561 dil var. Türkçe bu büyük dil zincirinin ya beşinci ya onuncu sırasında bulunuyor.
Milletimizin büyük bir bölümü daha düne kadar, Sovyet Rusya İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaydı. Rusya bizim milletimizin, dilimizin, dinimizin ve vatanımızın en büyük düşmanları arasında.
Soyumuz-sopumuz, hem Rusya’da ki düşmanlarımızın planlarıyla hem de içimizdeki Moskova hayranlarının davranışlarıyla karşı karşıya. Bu Moskova kaynaklı oyunlardan neler kaybettiğimizi olduğu gibi ortaya koymak için, benim en az böyle kırk sütun daha yazmam lazım. Yıllardan beri bu konuları araştıran bir kimse olarak yalnızca bir-iki noktayı hatırlatmak istiyorum: Dilin, dinin, tarih şuurunun... yani kültürün insanlar ve milletler üzerinde nasıl yapıcı, yaşatıcı tesirler meydana getirdiğini en iyi bilen devlet adamlarını gördüm ki Moskova yetiştirmiş.
Mesela Rus devlet adamları, Türkiye Türklüğü ile Rusya Türklüğü arasındaki kültür birliğini dağıtmak için önce ortak alfabemizi topa tuttular. 1926 yılına kadar, bütün dünya Türklüğü bir tek alfabeyle okuyup yazıyordu. Ruslar, önce bu birliği bozdular 1926 yılında, kendi hakimiyetlerindeki Türklerin alfabelerini değiştirdiler. Ama imparatorluklarında yaşayan Ermenilerin, Yahudilerin, Gürcülerin alfabelerine katiyyen dokunmadılar; sadece Türklerin alfabelerini yok ettiler. Biz 1926 yılında eski Türkçe ile okuyup yazıyorduk. Sovyetlerde yaşayan soydaşlarımız Latin alfabesine geçirilince aramızda bir büyük kopma meydana geldi. Moskova istiyordu ki Türkiye’de basılan eserler Sovyetlerde okunmasın, oradaki yayınları da Türkiye Türkleri anlayamasınlar. 1928 yılında biz de Latin alfabesine geçtik. Alfabelerimiz tekrar birleşince, Ruslar bu defa, oradaki soydaşlarımıza Kril alfabesini mecburi kıldılar. Hani biz de Kril alfabesine geçseydik, Rus devleti, sadece bizim soydaşlarımıza çivi yazısını veya Japon alfabesini uygulayacaklardı.
1917 yılına kadar Sovyet imparatorluğunda 18.500 cami ve mescit vardı. Komünist sistem 18.000 camimizi yok etti. Ve kendi hakimiyetindeki Türklerin yüzde 50’sine ana dillerini unutturdu. Bereket ki Ruslar Komünist sisteme koşulmuşlardı. Komünizm, dünyanın en geri, en vahşi, en kanlı sistemlerinden biri. Eğer o sistem 2070 yılına kadar devam etseydi, milletimizin kalan öteki yarısı da ana dillerini unutacaklardı, daha doğrusu Türkçe’den koparılacaklardı. Böylece Azerbaycan’da ve Türkistan’da Türklük tamamen yok olup gidecekti. Şimdi gelelim bugünkü konumuza: Kültür Bakanlığımız neden büyük bir yanlışlık içinde? Benim en son kitabım olan AZERBAYCAN YÜREĞİMDE BİR ŞAHDAMARDIR. 452 sayfalık bir gezi inceleme kitabı. Alınması için Kültür Bakanlığımıza baş vurdum. Milli Kütüphane Müdürü Tuncel Acar, bu kitaptan sadece 20 tane alınacağını bildirdi. Göndermedim. Bu karara itiraz ettim. Bana dediler ki: “Biz bu kitapları Türk Cumhuriyetlerine göndermek için alıyoruz. Onun için kitap sayımızı az tutuyoruz.” İşte bakanlığın en büyük yanlışı burada. Başka ülkelerin Türkoloji bölümleri de dikkate alınırsa, demek ki her ülkeye bir veya iki kitap gönderiliyor. Sekiz milyonluk Azerbaycan için bir veya iki kitap ne ifade eder? Marksist sistem çökmeseydi de, Moskova 1-2 kitabın gönderilmesine itiraz etmezdi. Biz yeni kurulan Türk Cumhuriyetleriyle kültür münasebetlerimizi, oralara 1-2 kitap göndermekle katiyen geliştiremeyiz. Her yeni Türk Cumhuriyetine en az yüz kitap ulaştırmalıyız. Yarın bu konuyu tekrar ele alacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.