Tartışmanın galibi silah üreticileri...
Lizbon'da yapılan ve Türkiye'yi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün temsil ettiği NATO zirvesi, özellikle de Türkiye'ye de yerleştirilmesi düşünülen Füze Kalkanı Projesi dolayısıyla gündemimizin önemli maddelerinden birisi oldu Bayram süresince.
Türkiye'nin yeni oluşturulacak projeye dahil olması, ülkemize savunma amaçlı füzeler yerleştirilmesi anlamına geliyor ve bu da: 'İyi de, bu füzeler kime karşı kullanılacak?' sorularının sorulmasına yol açıyordu.
Tartışma daha çok füzelerin İran'a karşı yerleştirildiği ve netice olarak, İsrail'i hedef alabilecek muhtemel bir saldırıda, bu ülkeyi korumak için kullanılabileceği yorumu temelindeydi.
Lizbon'daki toplantıda alınan kararlarda füze kalkanı ile alakalı olarak herhangi bir ülke adı zikredilmediği için, sıkıntılar şimdilik hallolmuş sayıldı.
Yani anlaşılan o ki, bahis konusu sistem kurulacak ve kime karşı ve nasıl kullanılacağı hususunun tartışılması sonra yapılacak.
Sistemin nerelere yerleştirileceği, kime karşı ve nasıl kullanılacağı ve mesela ülkemizdeki kısmının tetiğinin çekilebilmesi için, nihai kararın kim tarafından verileceği elbette önemli bir husus.
Ama bütün bu tartışmalar yapılırken, böyle bir sisteme neden gerek duyulduğu ve bir yandan silahsızlanma görüşmeleri yürütülürken, bir yandan neden bu tür girişimlerin yapıldığı soruları ya sorulmadı ya da cevapsız kaldı.
Füze Kalkanı Projesi'nin silah üreticilerine sağlayacağı milyar dolarlar ise gündeme hiç gelmedi nerdeyse...
Eğitime, sağlığa, sosyal projelere harcandığında ilgili ülkelerde zor durumda hayatlarını sürdüren milyonlarca insanın derdine ilaç olabilecek milyarlarca doların silah üreticilerine aktarılacak olması, önemli bir gelişme oysa.
Konuya duyarlı çevrelerin sıklıkla vurguladığı gibi, silahlanmaya ayrılan meblağın onda birisi harcansa dünya üzerindeki açlık ve sefalet tehlikesinin tamamen ortadan kalkabilecek olmasına hiç değinmeyelim bile.
NATO'nun varlığının neden ısrarla sürdürülmeye çalışıldığı ve bu kuruluşun, özellikle de Afganistan olayında gördüğümüz gibi, ABD'nin hakimiyeti yolunda birtakım projelerde taşeron olarak kullanılmanın dışında neye yaradığı, işin bir başka tarafı.
BM'nin olduğu gibi NATO'nun statüsünün de ciddi şekilde tartışılması gerektiği açık. Ama böyle bir tartışmayı başlatmaya kimsenin cesareti yok.
Soğuk Savaş döneminin bir kuruluşu olan NATO'nun varlığını devam ettirebilmesi için, ilk bakışta haklı imiş gibi gözüken bir sürü argüman arka arkaya sıralanıyor olsa da, bütün bunların çok da anlamlı olmadığı herkes tarafından biliniyor aslında.
Meseleye ülkemiz esas alınarak bakıldığında işler iyice karışıyor. Çünkü Türkiye'nin NATO tarafından koruma çemberine alınan bir ülke olarak mı; yoksa ilk saldırıda feda edilecek bir alan olarak mı değerlendirildiği, hep tartışma konusu olmuştu...
Vaktiyle amansız birer NATO savunucusu olanların, sonradan ayrılmamız gerektiğini savunmaya başlamaları, belki de bununla alakalıdır, kim bilir...
Türkiye'nin, füzelerin kime karşı ve nasıl kullanılacağı konusunda inisiyatif alacak olması, iyi bir gelişme.
Ama aynı silahlara neden ihtiyaç hissedildiği sorusuna da sıra gelmeli.
Çünkü 'önce yerleştirelim, kime karşı ve nasıl kullanılacağını sonra tartışırız' denilse de, bu füzelere ayrılacak para, öyle az-buz değildir herhalde.
Ülkemiz insanına ait milyarlarca doların neden silah üreticilerine aktarılması gerektiğini, ne zaman sorabileceğiz acaba?..
Tartışma onların dışında yapılıyor ama kazanan hep onlar oluyor çünkü...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.