Gündemden sarkanlar…
Bayram öncesi, yoğun gündemin gürültüsünde “teğet” geçilen birçok önemli konu Bayram sonrasına sarktı.
Öncelikle kamuoyu, Cumhurbaşkanı Gül’ün, “Füze Kalkanı stratejik belgesi istediğimiz gibi çıktı, bundan büyük memnuniyet duyuyoruz” cümlesinin anlamını, Başbakan Erdoğan’ın “Füze Kalkanının komuta kontrolü kesinlikle bize verilmeli, aksi takdirde böyle bir şeyin kabulü mümkün değil” dedikten sonra, “Komuta NATO’ya verilmelidir” tezadı tartışılacak.
Ve Ankara’nın Lizbon’da imzaladığı “stratejik doktrin”le NATO perdesinde Türkiye’ye konuşlandırılacak “füze sistemi”nin Pentagon temel belgelerinde ABD’nin küresel egemenlik ve çıkarları ile bölgedeki stratejik müttefiki “İsrail’in korunması ve güvencesi” hesâbına İran’ı hedef almasının, siyasî iktidarın her fırsatta ileri sürdüğü “komşularla sıfır sorun” iddiasını boşa çıkardığı değerlendirilecek.
Ayrıca “one minute”den sonra lanse edilen “İsrail karşıtı, Filistin ve İslâm dünyası hâmisi politikalar”ın ciddiyeti sorgulanacak…
YENİ MGSB’DE “İRTİCA” İŞLEVİ…
Ankara’nın bütün aksi iddialara rağmen, ABD’nin baskısı altında daha düne kadar “arabuluculuk” yaptığı Müslüman komşusu İran’ı hedef alan “Füze Kalkanı” emr-i vakisine gelmesi; ve AKP hükûmetinin “oynak merkezli dış politikası”nın “Ortadoğu ve İsrail” iflâsı daha çok konuşulacak.
Ancak gündemden sarkanlar bununla bitmiyor. Bayram öncesi Millî Güvenlik Kurulu’nda kabul edilen ve Bayram sonrası ilk Bakanlar Kurulu’nda kabul edilen, kamuoyunda “Türkiye’nin gizli anayasası” olarak bilinen ve “kırmızı kitap” olarak adlandırılan yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) bunların başında geliyor.
Siyasî iktidar çevrelerinin ve “yandaş” medyanın “Kırmızı kitap’ta ‘irtica’ çıktı” propagandasının gerçeği yansıtmadığı, “irtica’ ile mücadele”nin anayasal ve yasal dayanağa dayandırıldığını ortaya çıkmakta. “İrtica”ın kelime olarak çıktığı, lâkin yerine aynı “işlevi” görecek, Anayasada ve ceza yasalarında karşılığı bulunan “din istismarı” ile “dinci örgütler” ibâresinin ikame edildiği anlaşılmakta.
Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü Çiçek, daha önce, “İrtica kelimesinin karşılığı kanunlarda yok, onun için çıkarıldı” demişti.
Önceki gün yeni MGSB’nin MGK’den gelen metniyle Bakanlar Kurulu’nda kabul edildiğini açıklayan Çiçek’in, yeni Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde “irtica’ gibi soyut tanımlara yer verilmemesi” hakkında “Hukuken tanımlanması mümkün olmayan kavramlar bu metnin içerisinde yok” cevabını verip, “irtica” kavramına dair geriye dönük hiçbir metinde de bunun ne olduğuyla ilgili yazılı bir târifin olmadığını” tekrarlayıp, “ülkenin huzurunu, güvenliğini bozacak her türlü tehdide karşı, zaten devletin elinde yeteri kadar yasal imkânı, gücü, tecrübesi var” demesi bunun ifâdesi...
“İSRAİL ‘TEHDİDİ”
HABERİ UYDURMA!
Diğer yandan yeni MGSB’nin “dış tehdit” bölümünde İsrail’in “tehdit” olarak yer aldığı, hatta Cumhurbaşkanı Gül’ün bu öneriyi getirip direttiği söylentisi de Bayram öncesi ortaya atılan iddialardan.
Daha Mavi Marmara baskınından dolayı İsrail’in “özür dilemesi”ni sağlayamayan, “kuru kınamalar”la kalıp Telaviv’le siyasî, ekonomik, askerî anlaşmalara, savunma sanayi ve silâh alımı ihâlelerine devam eden Ankara’nın AKP iktidarında İsrail’i gizli MGSB’de “tehdit” olarak sayması, doğrusu şaşırtıcıydı.
Nitekim çok geçmeden siyasî iktidara yakın mahfillerce propaganda edilen bu haber de bizzat Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından yalanlandı.
Hükûmet sözcüsü, “komşularından gelebilecek tehlikeler ve ülke ismi”ne dair “konunun içeriğiyle ilgili, takdir edersiniz ki, fazla bir şey söyleyemem” dese de, Bayram öncesi Çin temasları sırasında İsrail’in MGSB’ne ‘tehdit’ olarak girdiğine dair İsrail basınında çıkan haberlerin temelsiz olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bu iddianın pratikte bir zemini ve karşılığı yok. Provokatif nitelikli haberlerin bir örneğini teşkil eder” diyerek, bu tür haberlerin kaynaksız ve asparagas olduğunu belirtti.
Ancak dikkati çeken husus, İsrail Turizm Bakanı Stas Mizeshnikov’un sözkonusu uyduruk “tehdit”e dayanarak İsrailli turistlere Türkiye’yi boykot etmeleri çağrısıydı.
Bu durum, uluslar arası sularda seyreden ve Türk Bayrağını taşıyan sivil gemiye saldırıp dokuz vatandaşı katlederek yüzlerce vatandaşı günlerce baskı ve işkence altında rehin tutan İsrail’in “özür dilemek” ve “tazminat ödemek” bir yana, yavuz hırsız misâli ev sahibini suçlu çıkarmaya çalıştığını ortaya koyuyor.
Kimsenin iktidardan İsrail’in MGSB’de “tehdit” olarak yer almasını beklediği yok. Ankara, evvela İsrail’in Türk Büyükelçisine reva gördüğü “alçak koltuk krizi”nin ve Mavi Marmara’da katledilen vatandaşlarının hesabını sorsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.