Füzeleri bırak “Kurtlar Vadisi-Naipaul”a bak
İran’ın dibine yerleştirilecek füze sistemleri konusunda, kalaşnikof namlusuna mikrofon takarak çevre çöpçülüğü ve muhallebi solculuğu kıvamında dangalaklıklar sergileyenlerin suspus olmaları, arkalarında Amerikan savaş gemilerinin himayesi olduğu halde Sarıdeniz’de Kuzey Kore’nin füze denemelerini protesto eden Greenpeace bebelerinin, en vahşi ölüm makinalarının üreticisi ve uygulayıcısı olan Kuzey Amerika ve Batı Avrupa memleketlerinde sürekli “eylemsizlik” içinde bulunmalarını hatırlatıyor.
Türkiye’de silahların susması için “500 bin radikal aradıklarını” ilan eden Radikal gazetesi ve şürekâsından birçok isim susmak şöyle dursun, ABD’nin NATO şemsiyesi altında Türkiye’ye yerleştireceği bu son model savaş aygıtlarını alkışlamaya bile başladılar.
Radikal’den Murat Yetkin, gazeteciden çok “sorumlu devlet adamı” tavrıyla projeyle ilgili olarak “İran’ın akla gelmesinin sakıncalarına” değindikten sonra, “el Kaide gibi, ele geçirdiği takdirde her türlü füzeyi dünyanın her yerine fırlatabilecek kapasitedeki devlet-dışı güçlere karşı bu füze sisteminin yararına” dikkat çekti. Fantezi dünyasını daha da ilerleterek; “nükleer başlığı sırtına bağlayarak (bu durumda adamın bel altının füze rampası olması gerekiyor) İstanbul’a kadar gelip ‘Allahu Ekber’ çektikten sonra patlayabilecek olan nükleer canlı bombaların varlığından” hepimizi haberdar etti. İşte Türkiye’ye yerleştirilecek o füze kalkanları da bunları avlayacakmış.
Aynı zat veya zatlar, PKK’nın canlı bombalarının patlama aralıklarında “Savaşma Konuş” kampanyası açarken, Amerikan füzeleri mevzubahis olduğunda en bayat Hollywood filmlerini hatırlatan en salak senaryoları üretebildiler. Bunlara göre; ABD’nin işbu tehlikeye karşı Türkiye’ye “füze kalkanı yerleştiriyor” olması, İran’a karşı bir gözdağı değil, bilakis Türkiye’yi korumaya yönelik bir ‘tedbir’ olarak algılanması gerekiyor.
Bu durumda füze sisteminin Türkiye’ye yerleştirilmesini savunan ve bunların İran’a karşı olduğunu açıkça deklare eden Nicolas Sarkozy’nin “Biz kediye kedi deriz” sözlerinin harbiliği karşısında şapka çıkarmak gerekiyor.
Öyle ya bir adamı arkasından vuracaksan bile bari önce ona adını seslen ki öbür tarafa düşmanını görerek gitsin. Ama bunlarda o cesaret bile yok. Her türlü güç, avantaj ve tedbir kendinde olmasına rağmen, kurbanıyla bir an bile göz göze gelmeye korkan er kişinin halini gidin İbni Arabi’ye sorun. Onun diyeceklerini kavrayamaz iseniz Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya sorun. O vakit anlarsınız.
ZİHİN TEMİZLİĞİ
Türkiye bütünüyle bu füze kalkanı meselesine yoğunlaşmışken, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi’nin yüzlerce skandalından biri daha vuku buldu.
İstanbul’un bir Türkiye Cumhuriyeti şehri olması gerçeğini bulandıran ve yönetimi uluslararası bir kurula devredilmek suretiyle Türkiye’ye ram edilmemesi planlarının hazırlandığı eski dönemleri hatıra getiren ve o zillet parodilerine atıfta bulunurcasına telaffuz edilip durulan “Dünya Başkenti/Avrupa Başkenti” safsatasının son marifeti, Nobel ödüllü Naipaul’un Avrupa Yazarlar Parlamentosu diye uydurulmuş bir etkinliğe çağrılması oldu.
İşin en tuhaf tarafı ise Akif Emre’nin de dikkat buyurduğu gibi “2010 Avrupa Kültür Başkenti projesinin başından itibaren İstanbul’un ruhunu inkar eden” vasfına hiç itirazı olmayan kimilerinin, Naipaul’un daveti meselesinde kızılca kıyameti koparmalarıydı.
İslam dünyasına doğrudan ve de apaçık biçimde Türkiye üzerinden tehdit teşkil eden füze kalkanı projesinde yenilen golün, bir tür “Kurtlar Vadisi – Naipaul” mizanseniyle çıkarmaya yeltenildiği, bakmasını bilenler tarafından görüldü.
Üstelik bu işi Hilmi Yavuz gibi birinin “Müslümanlar! Daha ne duruyorsunuz!” yollu çağrılarıyla üstlenmesi, haklı olarak İsmet Özel gibi asli ev sahiplerini öfkelendirdi.
At izinin it izine karıştığı bu ve bunun gibi pek çok konuda Müslümanları “zihin temizliğine” ısrarla davet eden İsmet Özel’e kulak vermekte büyük fayda var.
Özel diyor ki: “Hilmi Yavuz bence emir aldığı bir yerlerden gündemi saptırmak üzere bir problem çıkardı. Şu anda Türkiye’nin bu füze kalkanı meselelerini konuşması gerekirken bu adamdan bahsediyoruz. Müslümanları korumak kime düşmüş. Hiç temiz olmayan işlerin içindeyiz. Burada temizlik istememiz ilk işimiz olması lazım. Bazı insanların Türkiye’de İslami talepler konusunda korkunç tavırlar gösterip ondan sonra Müslüman hamisi olmaları tuhaf bir şey. Birileri yavuz hırsız pozisyonundalar ve ev sahibini bastırmış haldeler. Zaten ismiyle de müsemma.”
Zor zamanda iki dakkalığına adam olamayanların, “serbest düşünme zamanları” geldiğinde bahar papatyası gibi açmaları, fena halde gıcık olunması lazım gelen bir mevzudur. Hülasa İsmet Özel’e en kuvvetli hissiyatla tarafım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.