“Stratejik derinlik”te boğulan dış politika…
AKP iktidarının “komşularla sıfır sorun” iddiası iflâs ediyor. Öncelikle Obama’nın Ankara’ya telkiniyle Cumhurbaşkanından Başbakan’a “büyük tarihî fırsat” söylemiyle Ermenistan’la imzalanan “sınırların açılması”na dair âlây-ı vâlâ ile imzalanan “protokoller” tıkanmış.
Erivan, Ermenilerin bir milyon Müslüman Azerî’yi yurtlarından sürerek kaçkın (göçmen) durumuna sokup perişanlığa sürüklediği “Dağlık Karabağ işgali krizini” inadına müzâkere dışı tutuyor; “soykırım iftirası”nı sürdürüyor. Böylece Ermenistan’la “sıfır sorun” süreci daha başlamadan kopup kördüğüme dönüşmüş…
Keza geçen ay Başbakan Erdoğan’ın Atina ziyaretinde Yunan Başbakanı Papandreu’yla “bahar havası estirdiği”, yıl sonuna kadar kritik konularda anlaşma sağlandığı haberi çıktı. Türkiye için fevkalâde stratejik önem taşıyan Yunanistan’ın karasularda 12 mile çıkarılmasını kabul ettiği açıklandı. Pratikte Ege Denizi’nin yüzde 80’ninden fazlasında Yunanistan’ın kontrolünü garantileyen “Ege’de anlaşma perspektifi” başlıklı “paket çözüm”, “Yunanistan’la sorunların kapsamlı çözümü” diye iki ülke medyasında propaganda edilirken Ankara’dan hiçbir itiraz gelmedi.
Ta ki Erdoğan’ın “12 mille alâkalı anlaşma henüz yok. Çalışmalar, görüşmeler devam ediyor” demesine kadar. Şimdi “Yunan açılımı”nın “varılacak nokta” akıbeti bekleniyor…
SURİYE-RUM KESİMİ YAKINLAŞMASI
“Komşularla sıfır sorun”un iddiadan ibâret kaldığı bir diğer husus, Türkiye’nin bir zamanlar İsrail’le arasında “arabuluculuk” yaptığı Suriye’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimine yaklaşmasıyla açığa çıktı.
Ankara ile Şam arasında ilişkilerin en üst düzeye taşındığı, iki ülkenin bakanlar kurulunun ortak toplantılar yaptığı ve Türkiye’nin sınırlarını aşarak Ortadoğu’da birlik kurmayı teklif ettiği süreçte Suriye Devlet Başkanı Esad, Kıbrıs Rum Kesimine gidip “deniz taşımacılığı anlaşması” yaptı. Bu çerçevede kısa süre önce kaldırılan Suriye-Lazkiye ile KKTC-Magosa yerine, Lazkiye ile Rum kesimindeki Limasol feribot seferleri konuldu.
Suriye’nin Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan, Doğu Akdeniz’de KKTC’nin egemenlik sahası içinde “Suriye - Güney Kıbrıs Rum Kesimi münhasır ekonomik bölge” kararına dair “Kesinlikle böyle bir şey yok” dese de karşılıklı feribot seferlerini “turizm ya da iş dolayısıyla yolcu taşınması”na bağlayarak örtülü te’yid etti…
IRAK’TA “MEZHEBî VE
ETNİK DOMİNASYON”!
Bu arada Irak’ta altı aydır kurulamayan hükûmetin “Türkiye’nin arabuluculuğuyla kurulduğu” iddiasının da altı boş çıktı.
Erbil’in “Beyaz Evi”nde Barzani ile görüştükten sonra Bağdat’a giden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, başta, “Ne mezhep ve etnik dominasyonun olduğu, ne de Kürtlerin Bağdat’tan koptuğu bir hükümet istiyoruz. Bu ortamda bizden başka kimse Bağdat’ta her kesimle görüşemez. Bağdat’ta her kapı bize açılıyor. Cumhurbaşkanı kim olacak, hükümet içinde bakanlık dağılımı nasıl olacak? En doğru güç paylaşımı nasıl yapılır? Diğer Irak’a komşu ülkelerin bakanlarıyla yaptığım telefon görüşmesinde de bunu vurguladım” diye konuştu. Ancak Bağdat’ta yine “mezhebî ve etnik dominasyon” kırılganlığıyla muallel bir hükûmet kuruldu.
Öylesine ki yerli medyada “bakanlıkların dağılımına kadar Irak’ta hükûmetin Ankara’nın arabuluculuğuyla kurulduğu” methiyelerine mukabil, Batı basınında, “dört ayağı sallanan sandalye” olarak tanımlanan yeni Irak hükûmetini İran’ın kurduğu ileri sürülerek yeni kışkırtmalarda kullanılmakta.
“Irak’ın artık İran nüfuzu altına girdiği” tahrikiyle, bölgede yeni düşmanlıklara ve çatışmalara zemin hazırlanmakta. “ABD’nin bundan fevkalâde rahatsız olup Obama yönetiminde ‘çekilmeyi erteleme ve iptal etme’ görüşüne sebebiyet verdiği” yorumlarıyla işgalin devamına bahaneler üretilmekte.
Londra’da yayınlanan Arapça Şark ül Evsat gazetesinin, “Amerikalılar, Irak’ta işgali sürdürmek hesabıyla yeni bir komplo mu kuruyor?” sorusunun anlamı bu. Özetle işgalle tüketilmiş ülkede, siyasî, ekonomik, güvenlik ve etnik sorunları daha da derinleştirip topyekûn çöküşe yol açacağı endişelerini haklı kılıyor.
İRAN’LA İLİŞKİLERE BÜYÜK DARBE
Kısacası, en son Başşehir Bağdat’ın yirmi semtini hedef alan bomba yüklü araçlarla, yola yerleştirilen bombalarla ve havan toplarıyla düzenlenen saldırılarla, aralarında çocukların ve kadınların bulunduğu 100’den fazla sivilin öldürülmesiyle, yüzlercesinin yaralanmasıyla Kurban Bayramına yine kan ve katliâmla giren ve iki milyon sivilin katledilmesiyle kan gölüne dönen Müslüman komşu Irak’ta iddia edildiği gibi “mutlu son” değil, yeni etnik ve mezhebî çatışma ve iç savaş fitnesi körüklenmekte…
Diğer yandan, Erdoğan’ın “Türkiye kesinlikle ‘cephe ülkesi’, ‘kanat ülke’ olmayacak” demesine rağmen, Amerikan-Pentagon asıl resmî “stratejik konsepti belgeleri”nde, “İsrail’in güvenliği için İran’a karşı olduğu” belirtilen “Füze Kalkanı”nın komşu İran’la “sıfır sorun” iddiasını berhava edip büyük darbe vuracağı ise ortada. İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi’nin, “Irak ve Afganistan’a müdahale edip milyonlarca insanı katleden ABD/NATO’nun Türkiye’ye konuşlandıracağı ‘Füze Kalkanı’nın İslâm dünyasını ve İran’ı açıkça hedef aldığı” tepkisi bunun ifâdesi.
Görünen o ki büyük iddialarla ortaya atılan “oynak merkezli stratejik derinlikli dış politika”, “komşularla sıfır sorun”da “stratejik derinlik”te boğuluyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.