Taha Akyol

Taha Akyol

Hâmit ve Âkif

Hâmit ve Âkif

Can Dündar’ın Lüsyen’i evet “tarihe gizlenmiş bir aşkın hikayesi”, şair Abdülhakhâmit’le Lüsyen Hanım arasındaki fırtınalı, dağdağalı aşkı anlatıyor. Ama aynı zamanda siyaset ve fikir tarihimizle ilgili önemli ipuçları da veriyor.
Yaşadığı dönemde “şair-i âzam” olarak büyük şöhret kazanan ve şiirimizde gerçekten bazı ciddi yenilikler yapan Abdülhakhâmit, eşi Fatıma Hanım için ünlü “Makber” ağıdını yazarken de Lüsyen Hanım’a âşıktır. Dündar’ın kitabında bu aşkın romantik ve ızdıraplı serüveni güzel anlatılmış.
Okurken Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’e intikal eden “sosyete”den kesitler görüyorsunuz.
Elbette “şâir-i âzam” bu debdebeli sınıfın bir örneğiydi.
Süleyman Nazif, merdivenlerden kibirle inen Abdülhakhamit’i tasvir ederken “sanki gökten Allah iniyor!” diye hicvetmişti...
Abdülhakhâmit hep zirvelerde dolaştı. Osmanlı devrinde Saray’ın, cumhuriyet devrinde Çankaya’nın hayli yakınında yer aldı.
Veliahd Abdülmecid’in iltifatına mazhar olmuştu. Gazi de birkaç defa Lüsyen yüzünden azarlasa da “şair-i âzam” a iltifatını eksik etmedi.
Lüsyen’de bunlar sürükleyici bir dille anlatılıyor.

Ömür boyu maaş
Milli Mücadele yıllarını Avrupa’da geçiren Abdülhakhâmit’e Cumhuriyet maaş da bağlayacaktı. “Atatürk ve Hukuk” konusunda çalışmamı yaparken bu kanunu gördüm. 68 Sayılı ve 7 Nisan 1924 günlü kanunla Abdülhakhâmit’e “vatana hizmet tertibinden ömür boyu maaş” bağlanmıştı.
Can Dündar kitabında şöyle yazıyor:
“Memleketteki yangının en harlı olduğu dönemde o, olayları Avrupa’dan takip etmeyi tercih etmiş, zafer garantiye alındıktan sonra dönmüş, bazı eski dostlarının muhalefete geçtiği devirde ise yazdığı güzelleşmelerin korumasında, maaşı verilen, kirası ödenen, iltifat gören bir memur-şair kimliğine bürünmüştü.”
İster istemez insanın aklına Mehmet Âkif geliyor.
Milli Mücadele kahramanı ve İstiklal Marşı yazarı Âkif’e bırakın “vatan hizmeti tertibi”nden ömür boyu maaş bağlanmasını, hakkı olan emekli maaşını bile ancak ömrünün son altı ayında alabilmişti; ayda 178 lira...

Ve Mehmet Akif
Can Dündar da edebiyat tarihçisi ve eleştirmen Beşir Ayvazoğlu’nun kitabından alıntılar yaparak Âkif’le Hâmit’i mukayese ediyor...
Lüsyen’i okuyanlar Beşir Ayvazoğlu’nun 1924, Bir Fotoğraf’ın Uzun Hikayesi adlı kitabını da muhakkak okumalı. 1924’teki bir yemek masasında Cenap Şahabettin, Hâmit, Süleyman Nazif, Mithat Cemal ve Âkif’in fotoğrafından hareketle, dönemin enteletüel ve siyasi iklimini anlatıyor.
Âkif’e yapılan eleştiriler, aşağılamalar... Peşinde “vatan haini gibi” polis hafiyeleri...
Mısır’a gidişinin gerçek sebepleri... Âkif ve medeniyet...
Evet Âkif’le Çankaya arasında soğukluk vardı ama Âkif hiç Saray’a da yakın olmamıştı ki.
Ayvazoğlu’nun yazdığı gibi, Âkif’ten tam üç buçuk ay sonra ölen Hamit’in cenazesi, İstanbul milletvekili olduğu için, top arabası ve bando ile kaldırılmıştı...
Milletvekilliği Kurtuluş Savaşı yıllarında kalmış olan Âkif’in tabutu ise “fukara cenazesi” olarak musalla taşına konulmuş, ama içindekinin Âkif olduğu öğrenilince halk kendiliğinden muazzam bir “millet töreni” yapmıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi