Kovmaktan vazgeçin, yeter!
TÜBİTAK’ın ABD’de yaşayan Türk araştırmacılara yönelik düzenlediği “İstikamet Türkiye” faaliyetine katılan Türkiye’nin önemli endüstri kuruluşlarının üst düzey temsilcileri, ABD’de önemli görevlerde bulunan Türk araştırmacılarla bir araya gelmiş.
Haberlere bakılırsa, şirket temsilcileri, ABD’deki Türk araştırmacılara Türkiye’nin ve şirketlerinin Ar-Ge ortamını anlatmış ve ABD’deki imkânları Türkiye’de de rahatlıkla bulabilecekleri mesajını vermişler. Türkiye’yi temsil eden şirket temsilcileri, bu toplantıların, Türkiye’ye bir şekilde dönmek isteyen araştırmacılar için büyük cesaret verdiğini düşünüyorlarmış. TÜBİTAK’ın AB Komisyonu’nun desteğiyle organize ettiği “Destination Turkey-İstikamet Türkiye” adlı toplantılara 100’ün üzerinde Türk ve yabancı bilim insanı katılmış. (AA, 3 Aralık 2010)
Prensip olarak böyle toplantıların yapılmasının faydalı olduğu tartışılmaz. Hatta bu toplantıların sadece ABD’de yapılması bile yetmez. Mümkün olsa başta Avrupa ülkeleri olmak üzere başka ülkelerde de yapılması lâzım.
“Beyin göçü” dediğimiz hâdise Türkiye’nin karşı karşıya olduğu ciddî problemlerden biridir. Ülkemizde araştırma ve çalışma imkânı bulamayan çok sayıda genç insan, ilk iş olarak yurt dışına gitmeyi ve ilmî çalışmalarını orada yapmayı düşünür. Genç bilim insanlarının bu tavrı, kınanmayı değil, bunun sebebinin araştırılmasını gerektirir. Acaba Avrupa ya da Amerika’daki imkânları sunabilsek, bu beyinler göçer mi? Hatta, diyelim ki maddî imkânları sunamadık. Peki aynı insanlara manevî destek sunabildik mi?
Başka bir çelişki daha yaşanıyor: Türkiye’de imkân bulamadığı için hicret etmek durumunda kalan ‘beyin’leri yeniden ülkemize kazandırmaya çalışırken; bir yandan da yeni göçleri teşvik etmiyor muyuz? Acaba kanunsuz başörtüsü yasağı bu göçlerde ne kadar etkili oldu?
Genç ilim adamlarını Türkiye’ye dâvet etmek takdire değer bir çalışma, ama öncesinde elimizdekilerine sahip çıkmamız gerekmez mi? Hadiseye sadece maddî imkânlar penceresinden bakanlar yine hata eder. Çünkü genç beyinler öncelikle ‘hür zemin, hür üniversite’ isterler. ‘Emir komuta zinciri’ anlayışının hüküm sürdüğü hiçbir üniversitede, hiçbir araştırma kurumunda, hiçbir AR-GE merkezinde genç beyinler kalıcı olmaz. Bu bakımdan en başta eğitim sistemindeki yanlışlara bir an önce son vermek gerekir.
Çağın şartlarına uygun olmayan bir sistemle gençlerimizi eğitirken, bellerini ve beyinlerini kırdığımızın farkında mıyız? Bu yanlıştan vazgeçer ve gençlerimizi hür bir zeminde eğitmeyi başarabilirsek, inanın bu genç beyinler başka ülkeleri tercih etmez.
Fakat tersini yapar ve yanlış sistemde ısrar edersek, cazip tekliflerle bu beyinlerin yeniden Türkiye’ye gelmesini temin etsek bile elimizde tutamayız. Bu çalışmaya imza atanlar, işin temelinde genç beyinlere sunulan maddî imkânların değil, ‘fikir hürriyeti’ eksikliğinin olduğunu bilmeli.
Genç beyinlere sahip olmak istiyorsak, önce onları yurt dışına kaçıran baskıcı eğitim zihniyetine son vermeliyiz vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.