Ve “yolsuzluk” ifşaatı…
Avrupa Birliği, Türkiye’den yolsuzluklarla mücadele için “strateji eylem plânı” bekliyor. “AB Türkiye 2010 yılı ilerleme raporu”nda, hükümetin yolsuzlukla mücadelede yetersiz kaldığı nazara veriliyor. Avrupa Komisyonu, “Ankara’nın yolsuzluğa karşı devletler grubu”nun tekliflerini yerine getirmediğini iletiliyor.
Ayrıca AB fonları için yolsuzluk uyarısı yapılıyor. AB fonlarının harcanmasında yolsuzluk yapılmaması ve kaynakların yerinde kullanılmasının önemi belirtiliyor. Kurumsal yapılanma içinde eşit yatırımlarla ekonomik ve sosyal uyum bölgesel kalkınma projelerine aktarılan malî yardımlarda yolsuzluk istismarının AB ilişkilerini askıya alacağı” vurgulanıyor.
Özetle AB, “Türkiye’de birçok alanda yolsuzlukların sürdüğü”nü, başta Ankara’nın yolsuzlukla mücadelede “AB yolsuzlukların önlenmesi normları”na uymadığını açıklıyor. Denetim mekanizmalarını kurmadığına dikkat çekiyor. Dokunulmazlıkları yolsuzluğun bir parçası görüp, Türkiye’de akademisyenlerin, askerlerin ve yargının “dokunulmazlık sistemi ahlâkî kuralları” kapsamına henüz alınamadığı, yolsuzlukla ilişkili suçlarda dokunulmazlıklarının sınırlandırılmasında herhangi bir ilerleme sağlanamadığı” bir bir sayılıyor.
Yine Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün tesbitlerine göre, Türkiye’nin kamu yolsuzlukları ile mücadelede ilerleme kaydedemediği tesbiti yapılıyor. 2010 yılı yolsuzluk ölçümüyle Türkiye 178 ülke arasında yine 56. sırada. Kamusal ve özel alana ilişkin yolsuzluk ve rüşvette puanı, 10 üzerinden 5’nin de altında 4.4’te kalıyor…
İDDİALARIN ÜSTÜ ÖRTÜLÜYOR
Bu arada, beynelmilel tarafsız araştırmalarda, dış yatırımcıların yüzde 63’ünün yolsuzluklar yüzünden Türkiye’ye gelmek istemediği, yolsuzluklarla yurt dışına kaçan paranın miktarının 40–50 milyar dolar olduğu; bunun yanı sıra kamu ihâlelerinin yüzde 15’inin “bağış” ve “komisyon” gibi kamuflelerle kişilere ödendiği, her yıl “kamu ihâleleri”yle 5 milyar doların, politikacılar ve bürokratların şahsî hesabına yattığı ortaya çıkıyor.
Sonuçta; rüşvet, kara para ve diğer yasadışı yollarla Türkiye’nin “yolsuzluk kaybı”nın 200 milyar doları bulduğu hesaplanıyor.
Bu haliyle Afganistan, Myanmar, Somali, Bhutan, Şili, Ekvador, Makedonya, Gambia, Haiti, Jamaika gibi işgal altında ya da felâkete uğrayan kargaşa ve çatışma ortamındaki istikrarsız ülkelerle birlikte listenin en altında yolsuzluktan sınıfta kalıyor.
Ve bütün bunlara karşı “Wikileaks belgeleri”ndeki “magazinel ifşaatlar”la “Başbakan’ın İsviçre bankalarındaki sekiz hesabı” iddiası tartışmaları öne çıkarılarak politik polemiklerle kamuoyu oyalanıyor. “Yolsuzlukları ortadan kaldırma sözünü vererek iktidara gelen AKP döneminde yolsuzlukların arttığı” belgesiyle, bilhassa vâhim “yolsuzluk iddiaları”nın üstü örtülüyor.
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’den 30 Aralık 2004’te “gizli” damgasıyla Washington’a gönderilen “04 Ankara 7211” nolu kriptoda, “AKP içindeki kontağa” dayanarak, “AKP içinden giderek daha fazla sayıda kişi veya bakanların akrabaları arasında hem ulusal, hem bölgesel, hem de yerel düzeyde çıkar çatışmalarının ya da ciddî yolsuzlukların olduğunu öğrendik” notu, bunun ifâdesi…
Gerçek şu ki, AKP hükûmetinin kurulduğu günde bizzat Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı “Âcil Eylem Plânı”nda, peşinden hükûmet programında yolsuzlukların önlenmesinin ve dokunulmazlıkların bütün demokratik ülkelerdekine benzer “kürsü dokunulmazlığı”yla sınırlandırılması taahhüd edildi. Daha sonra bu vaad, seçim beyannâmelerinde de tekrarlandı.
YOLSUZLUKLARIN
ÜZERİNE GİDİLMİYOR
Ne var ki, sekiz yıldır Ankara “yolsuzluklarla mücadele plânı”nı hazırlamadı. Özellikle iktidar partisine mensup belediyelerin ve bürokrasideki yolsuzluk iddialarının üzerine gitmedi, gitmiyor.
Kısacası, “yolsuzluk ekonomisi”nin, Türkiye’nin AB kriterlerinde denetimli demokratik standarda ulaşılmasının önünde en büyük takoz olmasına mukabil, Başbakan, “dananın kuyruğunun kopacağı”ndan bahsedip her fırsatta AB’ye rest çekerek meydan okuyor; Başmüzâkereci Bakan, “AB’ye ihtiyacımız yok” diyor.
Oysa, gelinen süreçte “yolsuzlukların üzerine gidilmesini” en başta Anayasa’nın 100. maddesinin engellediği görülüyor. Zira bu madde, başbakan ve bakanlar hakkında Meclis’te soruşturma açılmasını üst üste kayıtlarla zorlaştırıyor. Her siyasî partinin güçleri oranında oluşturacağı komisyonun (iki+iki) dört aylık sürede hazırlayacağı raporun Yüce Divan’a sevkini üye sayısının salt çoğunluğuna bağlamakla siyasî iktidarları koruyup kolluyor. İktidarlar “salt çoğunluğa” sığınarak Meclis’e hesap vermiyor.
Bundandır ki, yolsuzlukların soruşturulması için öncelikle bu maddeden başlanarak ilgili anayasal-yasal düzenlemelerin yapılması icâb ediyor. Başta AB olmak üzere uluslar arası kuruluşların raporlarında istenen ve Ankara’nın “AB Katılım Ortaklığı Belgesi” ve “Türkiye’nin AB Müktesebatının Üstlenmesine İlişkin Ulusal Program”da tek tek teminat verdiği yolsuzlukla mücadelede denetim yasalarının çıkarılması ve kamu denetçiliği kurumunun tesisi ile dokunulmazlık ve yargı bağımsızlığı sisteminin geliştirmesi gerekiyor…
Peki, hâlen Türkiye’nin AB üyeliği için yürütülen 35 müzâkere başlığından sadece birini tamamlayabildiği, 13 başlığın görüşülmek üzere açılmış bulunduğu, 18 başlığın Fransa ve Kıbrıs Rum kesimi tarafından bloke edildiği süreçte, tam bir AB başarısızlığı ve fiyaskosu yaşayan AKP iktidarındaki Ankara işin neresinde?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.