Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Hz. Mevlânâ’dan bir hikâye

Hz. Mevlânâ’dan bir hikâye

Hz. Mevlânâ, MESNEVÎ isimli meşhur eserinin 3. cildinde, çok önemli bir konuyu, mükemmel, bir örnekle anlatıyor.
Onu okuduğunuzda, İstanbul ve Ankara’daki öğrenci hareketlerini çok daha iyi anlayacaksınız:
“Hazreti İsa, bir arslanın önünden kaçıyormuş gibi dağa doğru koşuyordu.
Birisi yetişip sordu:
-Hayrola! Arkanda hiç kimse yok! Neden böyle koşuyorsun?
Hz. İsa, acelesi yüzünden dönüp de cevap vermedi. Adam, bir müddet daha onun arkasından koşup, tekrar bağırdı:
-Allah aşkına bir an için dur! Neden, kimden kaçıyorsun?
-Ben bir ahmaktan kaçıyorum. Bırak, yolumu kesme ki, kendimi kurtarayım!
-Körün gözlerini, sağırın kulağını açan mesih sen değil misin?
-Evet benim
-Ölüyü, av bulmuş arslan gibi sıçratan, dirilten sen değil misin?
-Evet benim!
-Ey tertemiz ruh! Bu kadar mucizelerin varken, kimden korkuyorsun?
-Allahın lutfettiği ism-i âzâmı, köre okudum gözleri açıldı. Sağıra okudum kulakları duydu. Taş gibi dağa okudum yarıldı, parçalandı. Ölüye okudum dirilip kalktı. Fakat ahmak adama yüzbinlerce defa okudum; fayda vermedi. Ahmak adamlardan kaçıyorum!..”
Televizyon ekranlarından siz de seyretmişsinizdir. Yüzlerini örten, saklayan birtakım kimseler, polisle kavga ederlerken, daha doğrusu polisi meşgul ederlerken, arkadaşları, ellerindeki molotofkokteyllerini bankaların, mağazaların camlarına fırlatarak o iş yerlerini yakıyorlardı. Yol kenarına park eden otomobillerin ön ve arka camlarını kırıyorlardı.
Ön cephedeki delikanlılar ise, taşıdıkları dövizlerin sopalarıyla, polisimize, canavarlar gibi saldırıyorlar, durup dinlenmeden vuruyorlardı.
Siyasal Bilgilerdeki toplantıda ise, CHP Genel Sekreterini, AK Partinin Anayasa Komisyonu Başkanını üniversite öğrencileri kat’iyyen konuşturmuyor, yuhalıyor, bağırıp çağırıyor, yumurta yağmuruna tutuyorlardı. Bu dehşet verici ayaklanmaları, yakıp yıkmaları, vurup kırmaları, sövüp-saymaları yorumlayan bazı CHP milletvekilleri, bize: “Demokrasiden, öğrencilerin fikir hürriyetlerinden” bahsediyorlar. Kat’iyyen anlamıyorum. Hangi demokrasi? Hangi fikir hürriyeti? Demokrasiye, fikir hürriyetine kat’iyyen saygılı olmayanlar, “söyletmen urunn!” zihniyetiyle yakıp yıkanlar, vurup-kıranlar, bu vahşeti nasıl demokrasi ve fikir hürriyeti olarak kabul edebilirler?
“İstanbul’da polis, kalabalıkları dağıtmada, ölçüsüz şiddet kullandı” diyenlerle de beraber değilim. Polisin de, çılgınlaşan ve büyük bir vahşetle kendisine saldıran kimselere aynı şekilde karşılık vermek mecburiyetinde kalacağını düşünmüyorlar.
“Hâmile bir kadının karnına tekmeyle vurulur mu?” diye öfkelenenler var. Nedense hiç kimse o hamile kadına: Bre kızım, kardeşim, ablacığım. Bu nasıl bir mes’uliyetsizliktir! Senin o çılgın kalabalıklar içerisinde, müstakbel bir anne olarak ne işin vardı? Bu nasıl anneliktir? diye sormuyor. Böyle bir soru sormayı da herhalde demokrasiye ve fikir hürriyetine aykırı sayıyorlar. Hz. İsa gibi, cehaletin ve ahmaklığın önünden sadece kaçmak, bu asırda çıkar bir yol değildir. Cehaleti, ahmaklığı silmeye de çalışmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi