Basın-yayının (medyanın) önemi
Yüzyılımız “iletişim çağı” diye vasıflandırılır. Zira kitle iletişim, mutbuat, basın-yayın vasıtaları, yani, kitap, gazete, dergi, radyo, televizyon, video, kamera, sinema-film, internet, vs. girmediği mekân yok gibi.
Bugün, fikrî, imanî, sosyal, kütürel, hatta ekonomik tartışmalar, münâzaralar, mücadeleler, hatta savaşlar büyük çapta basın-yayın yoluyla yapılıyor.
Bediüzzaman, İsrâ Sûresi’nin 88’inci âyetini tefsir ederken; Kur’ân’ın, Esmâ-i İlâhiyeyi öğretirken, âhirzamanda her şeyin ilim ve fenlere döküleceğini; ilim ve fenlerin en parlağının, belâgat ve cezâlet olacağını, insanoğlunun en büyük gücünü buradan alacağını beyan ettiğini belirtir.1
İlk inen âyetin, yani ilk emrin “İkra!”2 (Oku!) olması, bunun ilk üçüncü âyette tekrarlanması, dördüncü âyette “yazma” ve devâmında yine “bilme, öğrenme-öğretme” üzerine tahşidât yapılması, elbette matbuât diliyle hizmetin önemini de vurgular.
“Okumak” mânâsında olan Kur’ân, meseleyi burada bırakmaz. Akıl, tahkik, araştırma, inceleme, kitabet, yazmak, mektup, kâğıt, yazı ve malzemeleri üzerine yüzlerce kelimeyle de insanlığın ufkunu açar.
Bir rivayete göre, “Oku!” ile başlayan Alâk Sûresi’nin hemen ardından, Kalem Sûresi nâzil olması ve yazının en önemli malzemesi “kalemin” övülmesi de, basın-yayının ehemmiyetine işaret etmez mi?
Hadis-i şerifler de, yazılı metin hâline getirilmişlerdir.
Basına mesafeli durulduğu ve sinemanın lânetlendiği dönemlerde Bediüzzaman, “Ara sıra sinemaya ibret için gittiğini”3 ifade ile “Risâle-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle; şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.”4 diyerek basın-yayının önemini vurgular.
İki dehşetli mânevî belâ olarak gördüğü komünizm ve Süfyanizmin tahribatlarına, İslâmın ve Müslümanların aleyhindeki fikrî ithamlara, yalan propagandalara, şiddetli itirazlara, ithamlara karşı da, “Matbuât lisanıyla cevap vermek gerektiğini”;5 özellikle, “Basın yoluyla konuşmanın lüzumunun kalbine ihtar edildiğini” beyan eder. “Mürebbîi efkâr”, yani, fikirlerin terbiyecisi olan6 matbuâtla (kitle iletişim vasıtaları) haberleşme ve fikir alış verişiyle dünya bir meclis hükmüne geçti.7
İslâmiyete, Müslümanların iman, ilim ve irfanlarına hizmet eden gazeteleri “mücahid”8 olarak gören Bediüzzaman, aynı çerçevede neşriyat yapan radyoyu da, yeryüzünü bir tek ev hükmüne getirip insanlığa, iman Kur’ân hakikatlerini ve ahlâkını ders veren pek büyük bir muallim9 eğitim aracı olarak değerlendirir.
Nurların radyo diliyle Anadolu ve âlem-i İslâmda intişarına başlanacağını;10 İnşâallah, öyle bir zaman gelecektir ki, Kur’ân hakîkatleri olan Risâle-i Nurların, radyolarla ders verileceğini ve insanlığın büyük istifadelere nâil olacağını müjdeler.11
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 239. 2- Kur’ân, Alak, 1. 3- Lem’alar, s. 237. 4- Mektubat, b. 467. 5- A.g.e., s. 467. 6- Nutuk, (Osmanlıca), s. 20. 7- Muhakemat, s. 38. 8- Emirdağ Lâhikası, s. 281. 9- A.g.e., s. 307. 10- Emirdağ Lâhikası, s. 445. 11- Tarihçe-i Hayat, 354.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.