Türkiye’nin malî sicili
Dünya Şeffaflık Örgütü’nün “Küresel Yolsuzluk Raporu”nda Türkiye’nin yolsuzlukta dünyada savaşın, işgalin, kaosun, iç çatışmanın, istikrasızlığın en fazla yaşandığı ülkeler kategorisinde olduğu, 180 ülke sıralamasında 61. sırada yer aldığı daha önce açıklanmıştı.
Keza Türkiye hakkında, AB ilerleme raporlarında son beş yıldır “yolsuzluklar pek çok alanda yaygındır” ifâdesi aynen tekrarlanıyor. Yolsuzluklarla mücâdele için “Türkiye’nin soruşturma, iddianameler, yargılama ve mahkûmiyetlerle tescil edilen malî sicilini düzeltmesi ve denetlemesi” gerektiği vurgulanıyor.
Ne var ki hükûmet, bütün bu ikazlara mukabil, önleyici tedbirler yerine, yolsuzlukların önünü açan “düzenlemeler”i Meclis’in önüne koyuyor.
Meclis adına denetleme yapan Sayıştay’ı “performans denetimini yapamayacak” duruma getirerek, kamu kaynaklarını kullanımını denetlemesini kısıyor. Kamu birlik, işletme ve şirketlerinin harcadıkları kamu parasını etkin ve doğru kullanıp kullanmadığını, kamu zararına yol açıp açmadığı konusunda denetiminden kaçırıyor.
Peşinden ekleri ve gerekçeleriyle 165 sayfayı tutan “torba kanun”a sokuşturulan sözkonusu 93. maddeyle Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı “malî affı” perdesinde “özeleştirme ihâlelerinde patronlara kıyak” yapılıyor.
Daha bu tartışmalar sonuçlanmadan, Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde “af” niteliğindeki bir değişiklikle, bu kez “görevi kötüye kullanma suçlarına verilen cezalarda indirim öngören teklifi”, apar-topar Meclis’ten geçiriyor…
“UYUM YASALARI” ÖTELENİYOR…
Başbakan Yardımcısı Arınç, bunu “ceza sosyolojisi” açısından savunuyor; lâkin “Görevi Kötüye Kullanma” başlıklı maddedeki “kazanç” ibaresinin “menfaat” olarak değiştirildiği yeni maddeye göre, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek yahut görevinde ihmal veya gecikme göstermek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlilerinin suçları için öngörülen hapis cezalarının indirimi, oldukça dikkat çekici.
İlginç olan, hükûmetin, yolsuzluklarla ve hukuksuzluklarla muallel özelleştirme ihâlelerini güvence altına alması. “Mahkemelerce verilen iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarıyla ilgili olarak idarece herhangi bir işlem tesis edilmez, bu konuda açılan davalardan ferâgat edilir” ibâresiyle, özelleştirme davalarında yargının verdiği iptal kararlarının geçersiz kılınması.
Gerçi, “paket”e destek veren muhalefetin itirazı üzerine, “tasarının metninden çıkarılacağı” belirtiyor. Ancak henüz bir belirli bir sonuca ulaşılmış değil.
İşin garip tarafı, referandumda Anayasa’nın 125. maddesine eklenen “Bu yetki hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz” cümlesiyle, özelleştirme davalarında yargının “kamu yararı” ve “yerindelik ilkesi” işlevsiz bırakılıyor. Anayasa ve AİHM kararlarına aykırı olarak, “yargı yetkisi”, “idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi”yle sınırlandırılıyor.
Gerçek şu ki AKP siyasî iktidarı, referandumla kabul edilen “anayasa değişiklikleri”nde, yerli-yabancı şirketlerin kamu özelleştirme ihâlelerinde yargıya başvurmanın yolunun kapatmasına karşı, 12 Eylül’de referandumuyla çıkarılan uyum yasalarını çıkarmıyor…
YİNE “ZAMAN KALMAYACAK”!
Mesela referandumda “grev hakkının önündeki engellerin kaldırılması” ve “memura toplu sözleşme vaadi” verildi, “grev hakkı”nın “uyum yasası”yla verileceği taahhüd edildi. Fakat bunlarla ilgili yasalar da seçim sonrasına bırakılıyor. Belli ki seçim sürecinde, “Ulusal İstihdam Stratejisi” söylemiyle bütün bu başlıklar seçim sözü olarak kullanılacak…
Yine üzerinden üç ay geçtiği halde, zaten yetersiz olan anayasal değişikliklere işlev kazandırmıyor. Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararlarına yargı yolunun açılmasını ve YAŞ’zedelerin mağduriyetini giderip haklarını iâde edecek, Anayasa Mahkemesi ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu çalıştıracak düzenlemeler yerine “malî af” perdesinde yargıya, hukuka takılmış özelleştirme ihâlelerini yeniden devreye sokuyor.
Meclis şimdi 2010 yılı bütçesini görüşecek. Yeni yılda Başbakan’ın bizzat tarih verdiği seçim sürecinin başlamasına iki aylık süre var. Görünen o ki bu da hükûmetin son demde gündeme sokuşturduğu “torba yasası” gibi vergi, zam ve özelleştirmelere harcanacak…
Ve anlaşılan o ki “uyum yasaları”na zaman kalmayacak. Seçim sath-ı mâilinde tıpkı referandumda olduğu gibi, bütün bu hak gaspları ve mağduriyetler, “uyum yasaları’nın çıkarılması” propagandasıyla seçim malzemesi olarak istimal edecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.