Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

ŞEB-İ YELDÂ

ŞEB-İ YELDÂ

Gelin bugün sizinle yılın en uzun gecesi, şiirsel söyleyişiyle “şeb-i yeldâ”yı konuşalım. Çünkü Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece, şeb-i yeldâ... Yani, yılın en uzun gecesi... Tabii ki Kuzey yarım kürede...
Biraz eskiye gidelim... 17. yüzyıla...
Şâir Nâbî’nin meşhur beytini hatırlarsınız:
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâ’at
Nâbî, bu beytinde, “objektif vakit” anlayışı ile “subjektif vakit” anlayışını karşılaştırıyor. Yani “vaktin izafiliği” konusunun şiirsel bir işlemesini yapıyor.
İzah edelim...
Şâir, bugünün Türkçesi ile “Yılın en uzun gecesini, müneccimle vakti ölçen biri ne bilir!... Gecelerin kaç saat olduğunu, gam çekenlerden sor” demektedir.
Müneccim, zaman tayinini, kendi dışındaki objektif kriterlere bakarak ifade eder. Onun için zaman, yıldızların, güneşin ve ayın hareketlerinden oluşan bir vâkıadır. Müneccim vakti, kendi dışında; kendi ruhunu ve insan duygusunu hesaba katmadan ifade eden kişidir. Yani müneccim için zaman, insandan bağımsız objektif bir olgudur.
Muvakkitin vakit ölçmesi de münecciminkine benzer. Muvakkit, başta “usturlap” denen bir tür güneş saatinin verdiği değerlerle vakti ölçen bir teknisyendir. Yani, muvakkit de, tıpkı müneccim gibi, vakti genel olarak insan dışı objektif bir olgu olarak görür.
Müneccim de muvakkit de, zaman/vakit karşısında edilgendir. Tâbiri câizse, zaman/vakit, müneccim ve muvakkite hükmeder. Yani, her ikisi de zamanın/vaktin mahkûmudur. Bunlarla ilgili söyleyebilecekleri her şey, yapabilecekleri her tespit, bir başkasınınkinden farklı olmayacaktır. Yani, zaman’a insani boyut katamayacaklar; onu sadece insandan soyutlanmış bir olgu olarak göreceklerdir.
Oysa zaman insandan soyutlanamayan ve soyutlanamayacak olan bir olgudur. Zaman’ı idrak eden ve onun bilincinde olan tek varlık, insandır. Tanpınar’ın deyişiyle, “insan zamanın ne içindedir, ne de dışında...” İnsan, yaşadıklarıyla zamanın içinde, objektif zamanın ise dışındadır.
Yukarıdaki beyit çerçevesinde değerlendirildiğinde, Şâir Nâbî için zaman “içinde olunan” bir akıştır. Çünkü Nâbî, zaman’ın değerini insanla özdeşleşmesi açısından ele alır. Buna göre zaman ancak bir insan yaşanmışlığında değer kazanır veya kaybeder. Nâbî’nin bu söyleyişinde, zaman subjektif bir olgudur ve onun niteliği de sadece insan ile belirginleşir.
Zamanı objektif bir olgu olarak gören müneccim ve muvakkite sorulursa, yılın en uzun gecesinin 21 Aralık olduğunu söyler. İnsandan soyutlanmış, kendi akışı içindeki bir gerçekliğin, soğukkanlı ve objektif bir zaman olgusunun ifadesidir bu. Oysa Nâbî’nin “gam çeken” kişisinde vakit tüm objektivitesini yitirir ve insana göre nitelik kazanan bir olgu olarak çıkar karşımıza.
Nâbî’nin “gam çeken” kişisi için yılın en uzun gecesi, 21 Aralık gecesi değildir artık; onun en uzun gecesi derd ü elemle, ıztırapla, acıyla, hasretle, hicranla, firkatle geçen bir gecedir. Yılın en kısa gecesi (21 Haziran) de olsa, dert varsa, elem çekiliyorsa, ıztırap tüm hücrelere sinmişse, sabah olmak bilmez; en uzun gece onun için o gecedir.
Görüldüğü gibi Nâbî’nin beytindeki zaman algısı, subjektif bir zaman algısıdır. Yani, insandan soyutlanmış, hiçbir yaşanmışlık izi taşımayan, sıradan bir zaman değildir.
Bu yılın 21 Aralık gecesini bir de böyle yaşayalım bakalım.
¥
Önemli not: “İki dillilik” konusu, kültürel bir konudur; askerî değil. Genelkurmay’ın bu konuda açıklama yapması, edebiyatçıların, kültür adamlarının konuşmasını engelleyip bloke ediyor. Yıllardan beri böyle yapıldığı için bir arpa boyu yol alamadık. Bırakalım, herkes işini yapsın birader!.. Biz borsanın düşüşü ve yükselişi ile ilgili yazı yazıyor muyuz hiç?..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi