Arnavut kaldırımlarına mütedâir
Can Dündar Pazar günki yazısına yanlış başlık atmış:
“CHP Ayaklanırken” diyor.
“CHP Ayıklanırken” olması lâzımdı. Neyse, kendi bilir. Ben insanlığımı yapayım da...
Bir uyarım daha var:
Bugün yılın en kısa günü. Onun için akşama hava erken kararırsa sakın paniklemeyin, normaldir.
Tabii en kısa gün olunca en uzun da gece...
Eskiler buna “Şeb-i Yeldâ” derlerdi. Aslında 21 Aralıkda başlayan altı gecenin adıdır bu. Günler ancak ondan sonra uzamaya başlar. Ama konuşma dilinde ve edebiyatda sâdece
21 Aralık gecesi için kullanılır.
Sâbit’in ünlü bir beyti şöyledir:
“Şeb-i yeldâyı muvaqqitle müneccim ne bilir?
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat!”
Eğer kesmediyse bir de Yahyâ Kemâl verelim:
“Şeb-i yeldâda uzar fecre kadar qıssa-i aşq,
Tâ ki Mecnun bitirir nutqunu Leylâ söyler.”
Hazır takvimden açılmışken: Bu Aralık’ın kıymetini bilin, çünki içinde beşer tâne “Çarşamba, Perşembe ve cumâ” var! Ancak 1005 senede bir olurmuş!
Ben aslında bunları Yüce Önder’in biz gençlere tevcîh etdiği câhil halkı aydınlatma görevini yerine getirmek için anlatdım. Esas konum başka:
Gregor von Rezzori (1914-1998) adlı müdhiş bir Avusturyalı yazar vardır. Onun en hârikulâde kitabı ise “Maghrebinische Geschichten” (Hikâyât-ı Magrebistân) isimli romandır. Magrebistân, Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorlukları karışımı, dolayısıyla bol Balkan salçalı muhayyel bir ülkedir. Ülke yüzyıllardır Karakriminaloviç Hânedânı tarafından yönetilmekde ve Mâliye Nâzırlığı da yine asırlardır Kleptomanoviç Sülâlesi’nin elinde bulunmakdadır. Mülkî âmirler “Gospodarlar ve Kaymakamlar”dır. Ülkenin en bilge iki aksakalı Haham Şalom Mordahay ile Hoca Nasreddin Efendi’dir. Romanın geçdiği yıllarda Magrebistân’ın en yakışıklı ve sempatik zamparası ise Âkif Sâdıkzâde Siktirbey adlı bir gençdir. Halk arasında çok sevildiği için “Mahbûb-u Millet” lakabıyla anılır.
Bir ara ülkenin başkenti olan Metropolsk’ün ana caddesine Arnavut kaldırımı döşenmesi fikri ortaya atılır. Zîrâ ana cadde bir çamur ve çirkef deryâsıdır. İki damla yağmur yağsa millet ancak yarı beline kadar batağa saplanarak dolaşabilmektedir. Bu mesele üzerine matbuatda ve siyâsî mahfillerde şiddetli tartışmalar başlar. Yapılsındı, lüzumsuzdu v.s. tartışmaları senelerce sürer, komisyonlar kurulup dağılır, tekrar kurulur ve nihâyet ana caddeye kaldırım döşenmesine karar verilir. Çalışmanın başlaması da yine iki üç yıl alır ve işçiler önce yola birikmiş yüzlerce ton çamuru zor belâ temizleyince görürler ki oraya nesiller önce zâten kaldırım döşenmiş.
Bunu neden anlatdım, biliyor musunuz?
Şu Kürdcenin konuşulup yazılması ve öğretilmesine dâir tartışmalardan aklıma geldi. Bakınız bu yüzden bâzı çevreler Kürdlerle neredeyse boğaz boğaza gelecekler. BDP de bunu politik istismar konusu yapmak üzere fırsatı ganîmet biliyor. Kendi açılarından haklılar. Karşı tarafdan ister kasdî ister enâyilikden bu pası alınca ben de olsam filelere gömmek isterim topu!
Sonunda bu problem de mâkûl çözüme bağlanacak ama bu işi Osmanlı, hattâ Selçuklu daha dokuzyüz yıl önce zâten çözmemiş miydi, a Mübârekler?