Yalancı Giritliler!
Giritli Epimenides adlı bir filozof ve kâhin var. Ne zaman yaşadığı pek belli değil. M.Ö. 7., 6. yâhut 5. Yüzyıllardan birinde yaşadığı sanılıyor. Ondan kalan en meşhur cümle de aslında ondan değilmiş. Sâdece ona atfedilmiş öğrendiğimize göre.
Felsefe târihine “Epimenides Paradoksonu” diye geçen cümle, esâsen yine ona atfedilen, ama onun olup olmadığı belli olmayan bir şiirden bir mısrâ. Kısaltılmış hâliyle şöyle:
“Bütün Giritliler yalancıdır.”
Paradokson burada, çünki kendi de Giritli. Öyleyse o da yalan söylüyor. Ama o zaman bütün Giritliler yalancı değil. O takdirde ise söylediği doğru ve bütün Giritliler yalancı.
Bâzen kimliğimize dâir münâkaşaları izlerken Epimenides’i hatırladığım oluyor. Avrupalılığımızı Avrupalılara kabûl ettirmek uğruna seksen takla atmakdan bir hâl oluyoruz. Buna niçin gerek duyduğumuz meselesini ise pek umursadığımız yok.
Ayrıca bir Fransız yâhut Alman vs.’nin neden böyle bir derdi bulunmadığı suali de pek ilgilendirmiyor bizi.
Üstelik bize Avrupalı olmadığımız iddiasında ısrâr edenlere küsüyor, hattâ onları tezyîf etmeğe uğraşıyoruz ama aynı şahıslar sadaka kabîlinden önümüze bir mangır atar gibi mâmâfih birtakım husûsiyetlerimizin Avrupalıları uzakdan bile olsa andırdığını söyleyince sustalı maymun gibi bir önlerinde yerleri öpmediğimiz kalıyor. Bu davranış tarzının zihnimizdeki “Avrupalı” şablonuna uygun olup olmadığı ise ilgi alanımızın dışında kalıyor.
Bir milletin benliğini kaybetmesi acıdır ama haysiyetini kaybetmesi kadar değil. Nedense biz buna biraz teşneyiz gibi. Orkun Yazıtları’nda bile Çin yalakalığından bahis var.
Benim gençliğimde “münevver tabaka” inanılmaz bir aşağılık duygusuyla mâlûldü. 1950 başları İstanbul salonlarında Mısır Ordusu’nun Türk Ordusu’ndan kat-be-kat daha güçlü olduğu ciddiyetle iddia edilirdi. Bu aşağılık duygusu 1974 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra tersyüz olarak aşağılık duygusunun bir başka tezâhürü olan megalomaniye dönüşdü. Oysa Türk Ordusu gerçi hiçbir vakit Mısır Ordusu ile mukaayese edilecek kadar güçsüz olmadı ama Kıbrıs Harekâtı’nda nasıl zorlandığını da artık biliyoruz.
Bu ruh hâletinin Tanzîmat’dan bu yana mâruz kaldığımız bir beyin yıkama ameliyesi sonucu husûle geldiğini de biliyoruz.
Ama artık sâdece dünyâ değil Türkiye de değişiyor, hem de enikonu değişiyor. Bugün artık ferd başına yıllık ortalama gelirini dokuz yılda 3.400 dolardan 10.600 dolara yükseltmiş ve bu yılın ilk çeyreği yüzde 11’lik ekonomik büyümeyle dünyâ rekoru kırmış bir milletiz.
Yalnızca bu değil; kültür, edebiyat, sinema, müzik ve spor alanlarındaki performansımızdan da utanmamız için bir sebeb yok.
Bana kalırsa şimdi yapmamız gereken, bir yandan bu yoldaki başarılarımızın devâmı için çaba gösterirken buna muvâzî olarak zihnimize de çeki düzen vermekdir. Evet, kendimizi dev aynasında görmeyelim ama dürbünün tersinden de izlemeyelim!
Peki, ben niye böyle cumâ vaazı gibi bir yazı yazdım?
Belki derdleşmek ihtiyâcı.