Mehmet Akif neden Ankara'ya çağrıldı?
Mehmet Akif'ın milli mücadeleye katılması onun heyecanı, coşkusu, milletine olan bağlılığı, Müslümanca duruşu göz önüne alındığında gayet tabi karşılanır. Hatta böyle bir soru abes sayılır. Çanakkale şehitlerini yazan, toplumun çürümüşlüğünden yakınan, tüm İslam alemin derdiyle dertlene hayatını değerlerine adayan bir şair için bundan doğal ne olabilir?
Resmi tarih söylemi her ne kadar vatanını sevenlerin milli mücadeleye katıldığı geride kalanların işbirlikçi, hain oldukları tezini ileri sürse de durum bu kadar basit değil. Yani vatanın kurtulmasını isteyenlerin Ankara'ya toplandığı, katılmayanların ise sultanın güdümünde işgalcilerle işbirliği yaptığı, hatta gerici ayaklanmalarla milli mücadeleyi engellemeye çalıştıkları gibi ak ve beyaz ayrımının her zaman geçerli olmadığına dair bol örnek var elimizde. Mesela Anadolu'ya geçerek milli mücadeleye destek olmak isteyen herkes elini kolunu sallayarak Ankara'ya gelemiyordu. Kafkaslarda direnişe katılmak için bekleyen Enver Paşa'ya izin verilmemesi, saltanat ailesinden direnişe destek olmak için Ankara'ya gelmek isteyen şehzadelerin engellenmesi uç örnekler sayılabilir.
Ankara'daki şefler bir kere hareketin tam anlamıyla kendi kontrollerinde olmasını, karşı denge kurabilecek etkin kişilerin, muhtemel rakiplerin katılmasını bilinçli olarak engellediler. Bu süreçte Ankara'nın gözettiği en önemli unsur İttihatçı liderlerin harekette inisiyatif almalarını engellemekti. İttihatçı gelenekten gelen Milli Mücadele şefleri bu örgütlenmenin gücünü çok iyi kavramış durumdaydılar. Kurtuluş savaşında ittihatçı etkisi, örgütlenmesi sanılandan çok daha fazla ve belirleyici niteliktedir. Ancak bu yapılanma alt düzeyde kalmak şartıyla faydalanılmış, İttihatçıların liderlik kadrolarına yakın olanların uzak tutulması sağlanmıştır.
Başlangıç aşamasında Hilafet hatta Saltanatın kurtarılması söylemi ile hareketin halk nezdinde meşruiyet, destek sağlanmak istense de padişahın adamı denilecek kişilerin de uzak tutulması baştan beri dikkat edildiği anlaşılıyor. Bu dengeler içinde Mehmet Akif nerede duruyor?
Hatırlanacağı üzere Mehmet Akif Ankara'ya bizzat çağrılmış bir isimdir. İstanbul'daki pek çok isim bir tür vizeye tabi tutulduğu bir ortamda daha sonra hiç da barışık olmayacağı bir kadro tarafından niçin çağrılmış olabilirdi? Milli mücadelenin başlangıcında İslamcı rengin ağır bastığı aşikar olsa da bu konu üzerinde durmaya değer. Balıkesir'deki vaazdan sonra Ankara'ya çağırılan ve Eşref Edip'e de haber gönderip Sebiliürreşad'ın klişelerini alıp gelmesini söyleyen Mehmet Akif'in hangi özellikleri Anadolu direnişini örgütleyen kadro açısından anlamlıydı?
Mehmet Akif İslamcı bir şair, coşkulu bir hatip, samimi bir mücadele adamı olarak Anadolu halkının ruhuna hitap edecek en etkin isimdi. Daha sonra Kastamonu'da basılan dergisinde yer alan konuşmaları tüm Anadolu'ya dağıtılıyor, milleti Milli Mücadeleye teşvik ediyordu.
Bu süreci anlamlandırmamız için onun siyasi tavrı ve ilişkilerine göz atmak önemlidir. Hayatı boyunca hep muhalif olduğu tespiti Mehmet Akif'in Ankara ilişkisini çözecek anahtar niteliğinde. Abdülhamid yönetiminden nefret etti, İttihatçılar iktidara gelince onlara tavır koydu, hatta dergisi İttihatçılar tarafından kapatıldı. Vahdettin'den de hiç hoşlanmadı.
Böylesi bir portrenin Ankara için son derece kullanışlı olduğunu söylemeye gerek yok. Ne saltanatla ne de İttihatçılarla ilişkisi olmayan örgütlü bir tabanı bulunmayan çoşkulu bir yürek.
Milli mücadelenin önündeki en büyük handikap Anadolu insanı nezdinde İttihatçılıkla özdeşleştirilerek, güven sorununun olmasıydı. Mehmet Akif tam bu noktada tereddütleri izale edecek bir dil ve heyecanı üretebilecek ender isimlerden biriydi. Oysa Milli Mücadelenin komuta heyeti ile Mehmet Akif arasında dünya görüşleri bakımından derin bir çelişki olduğunu daha o vakitlerden bilinmiyor olması düşünülemezdi.
Nitekim milletvekili olarak Meclis'te adeta suskun kalması çelişkinin derinliğini gösterir. Zaten zaferden sonra da benimsemediği uygulamalar yeni dönemin işaretlerini vermişti onun için. Milletvekilliğinden ayrılması, dahası polis takibine maruz kalması artık yeni yönetimin İslamcı bir sese ihtiyacı kalmadığı, dahası koalisyonun bozulduğu anlamına geliyordu.
Sonuçta, milli şairini sürgüne göndermek gibi bir ilke imza atılarak Mehmet Akif gönüllü sürgününe çıkmış oldu. Cenazesine hiçbir resmi temsilcinin bile katılmadığı bir sürgün. Bu büyük yeryüzü sürgününün hayatına bir de bu açıdan bakmak düşündürücü olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.