2011 Bütçesi
Kurumsal yapılar bir yana küçük bir aile ve hatta tek başına bir fert için dahi bütçe yönetiminin önemli bir konu olduğuna şüphe yok.
Bunu adlı adınca yapmasak da aslında hepimiz hayatımızda sürekli belli periyotlarda bütçe yaparız ve ama iyi ama kötü bu bütçeye uygun hareket etmeye çalışırız.
Mevcut durumdaki gelirlerimize ve ileriki dönemdeki gelir tahminlerimize göre giderlerimizi önem sırasına göre önceliklendiririz. Duruma göre, gelirlerimiz giderlerimizden fazla ise tasarrufa yöneliriz, aksi durumda ise borç arayışına girmek durumunda kalırız.
Söz konusu olan milyonlarca kişiden gelir elde eden ve yine milyonlarca kişiye ücret ödeyen devlet olunca durum çok daha kritik bir hal almakta.
Yeni bir yıla girmeye hazırlanırken yeni yıla ilişkin devletin bütçesi de (merkezi yönetim bütçeleri) geçtiğimiz Pazar günü TBMM’de oylanarak kabul edildi.
Yeni yıldaki bütçemizde giderlerimizin gelirlerden fazla olması artık alışıldık bir durum.
Giderlerimizin gelirlerimizden fazla olması, dolayısıyla borçlanma bizim için artık alışıldık bir durum dedik zira borçlanma geçmişimiz çok eski.
Kısaca borçlanma geçmişimize göz atmak gerekirse, bütçemizin ilk “patlak vermesi” Kırım Savaşı nedeniyle oldu ve 1854’te ilk kez devlet dış borç almak zorunda kaldı. (Fransa ve İngiltere’den)
Borcumuzu 21 yıl ancak düzenli bir şekilde ödeyebildikten sonra moratoryum ilan ettik, yani devlet olarak iflas ettiğimizi ve borçlarımızı artık ödeyemeyeceğimizi ilan ettik.
Yabancıların kurduğu Düyunu Umumiye yıllarca halktan alınan vergileri ve ülke kaynaklarını bu borçların anaparasına ve faizine kanalize etti.
Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren de bu borçlarda yapılandırılmaya gidildi ve biz 1854’te aldığımız borçların son taksidini tam 100 yıl sonra 1954’te ödeyerek o borçları kapatabildik.
“O” ilk borcu kapattık ama borçları ödemeye devam ederken Türkiye Cumhuriyeti olarak ilk borcumuzu 1930’da Amerika’dan alarak diğer yandan da sürekli borçlanmaya devam ettik, çünkü bütçemiz hep açık verdi.
2011’e geldiğimizde de değişen bir şey yok: 279 milyar TL’lik gelire karşı önümüzdeki yıl 312.5 milyar TL gider öngörülüyor.
Gelirlerimiz ve giderlerimiz arasındaki bu –bütçe açığı diye tabir edilen- 33.5 milyar TL’lik tutarı da yine iç ve dış piyasadan borçlanacağız.
Faiz harcamaları için bütçeden önümüzdeki yıl tam 47.5 milyar TL ayrıldı. 94 üniversitemize ayrılan toplam tutarın 11.5 milyar TL, Sağlık Bakanlığına ayrılan tutarın 17 milyar TL, Milli Eğitim’e ayrılan tutarın ise 34 milyar TL olduğu dikkate alınırsa faiz ödemelerine ne ölçüde devasa meblağlar ödediğimiz daha iyi anlaşılır.
Özel bütçe kapsamındaki idarelere 2011’de verilecek paralara bakıldığında ise 167 milyon TL ile “Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü” dikkat çekiyor.
Bu para ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, 2’si Enstitü olmak üzere sıralamada tam 72 üniversitemizden daha fazla para alıyor.
Bu noktada, kaynağının yüzde 85’i vergilerden oluşan bu bütçeden milyonlarca gencimizin geleceği için çok önemli bir görevi üstlenmiş olan ÖSYM’nin 160 milyon TL, aktif büyüklüğü 1 trilyon TL’ye giden Türk Bankacılık sistemini düzenleyen ve denetleyen yegâne kurumun ise (BDDK) 140 milyon TL pay aldığını hatırlamakta fayda var.
Bütçenin ana kalemleri önemlidir, ama alt kırılımları çok önemlidir ve o alt kalemler incelenirse çok şey anlatır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.