Dine kadınlar üzerinden yön vermek…
“Sucu” Hatun saman alevi bir mesele olarak kayda geçecek. Fakat arkasındaki gerçek dikkatten uzak tutulmamalı.
Cumhuriyetin kurucuları, kadınları dinden uzak tutma siyaseti takip etti ve bunu bir ölçüde başardı. Kadının toplum içindeki konumundan dini mes’ul tuttu. Dinden uzaklaşmak kadınlar için kurtuluştu.
Örtünme kadını ikinci sınıf yapıyordu. Hayattan tecrit ediyordu. Öcüleştiriyordu.
Bir süre böyle sanıldı…
1980’lerden sonra bütün bu ve benzeri hurafeler anlamını kaybetti. Toplum açılıp saçılmış kadının, “özgür” kadının öyle fazla matah bir şey olmadığını gördü. Ahlaki çözülme kadın üzerinden sürdürülen açılma veya çıplaklık siyasetinin sonuçlarından biri gibi görünüyordu.
Kadınlar da hangi şartlar içinde olurlarsa olsunlar, dinden uzak kalamadılar. Dinsizliğin cilası çabuk döküldü. Kadınların dindarlaşması demek, cumhuriyetin kadın üzerinden yürüttüğü siyasetin tamamıyla çökmesi demekti.
Bunun için “dindar ama örtüsüz kadın” imajını yaymaya çalıştılar. Elbette dindar ve örtüsüz olunabilirdi. Fakat bunun örtülü dindarlığa karşı kullanılması bambaşka bir şeydi.
28 Şubat sürecinde Diyanet Vakfı içinde oluşturulan nüve, işte dindar örtüsüzlüğün doktrinleştirilmesi anlamına geliyordu.
Sucu hanımın görevine son verilmesinden sonra Kadın Faaliyetleri Yönetim Kurulu istifa etmiş… Olağan bir şey. Böylece Kadın Faaliyetleri Yönetim Kurulu üyelerinin şekil ve şemaili konusunda bir bilgimiz oldu.
Öyle anlaşılıyor ki, çoğu ağır asker ve sivil bürokrat hanımları. Her birinin tıkırı yerinde. Yükselen yeni örtülü kadın imajından rahatsız olan sistem adına kadınlar üzerinde operasyon yapmak için istekli.
Ama o kadar!
Daha fazlası için, inanmak gerek. İnandığını yapmak için azim ve kararlılık gerek.
Eğer bu hanımlar bu azim ve kararlılık içinde olsalardı, Diyanet’in paralel kuruluşu olan Diyanet Vakfı içinde değil, bir sivil toplum kuruluşu içinde yer alabilirlerdi.
O zaman nasıl bir dindar kadın dünyası kurmak istiyorlarsa onun için mücadele eder ve karşılığını alırlardı. Bütçeli bir kurumun imkânlarından faydalanarak altın günü tertipleme yerine kadın faaliyetleri içinde bulunmak yapılan şeye fazla inanılmadığını göstermiyor mu?
Sucu hanım başta olmak üzere bu grup içinde olan kadınların samimiyetine bir şekilde inanabiliriz: Ya kendileri bir sivil toplum kuruluşuna vücut verirler, inandıkları değerler için mücadele ederler, olumlu bir model ortaya koyarlar, ya da kendilerine daha yakışan bazı “sivil” toplum kuruluşları içinde dini mahiyette kadın faaliyetleri yürütürler.
Mesela neden ADD içinde bir “dinî” kadın faaliyetleri kolu oluşturulmuyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.