Ellere var da bize yok mu?..
Ülkemizde seslerinin yüksek çıkmasına alıştığımız bir kesim insanın, Türkiye ile ilgili meselelere bakışları, genel eğilimin ya da olması gerektiği düşünülenin tersinedir genellikle.
Bu, bulundukları nokta itibariyle belki hakikaten öyle inandıklarından olabilir ama mensubiyet ya da başka gerekçelerle daha vahim başka ihtimalleri de gözardı etmemek gerek.
Çünkü yazdıkları ya da konuştukları tedkik edildiğinde, objektiflikten bariz bir şekilde uzaklaştıklarını, başkaları söz konusu olduğunda normal gördükleri bazı şeyler için ülkemiz söz konusu olduğunda, nedense tam tersi fikirlere sahip olabildiklerini müşahede edebilmek mümkün.
Mesela bu zevata göre; bir kısmı geçmişte Britanya İmparatorluğu'nun parçası olmuş bir kısmı ise sonradan katılmış her biri bağımsız ülkelerden meydana gelip; karşılıklı ekonomik etkileşime dayanan bir yapı olan İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations), normal bir durumdur.
Yine Fransızca konuşan ülkelerin oluşturduğu benzeri bir yapı olan Fransızca Konuşan Ülkeler Birliği (La Francophonie) de öyle...
Bu topluluklardan daha sağlam bir beraberliğe doğru yelken açmış Avrupa Birliği, keza...
İstisnaları hariç, bahsini ettiğimiz birliklere üye ülkelerden kimse çıkıp da, İngiliz Milletler Topluluğu'nun, Fransızca Konuşan Ülkeler Birliği'nin, hatta Avrupa Birliği'nin zararlı oldukları ve mutlaka engellenmeleri gerektiği üzerine nutuk atmaya kalkışmaz...
Çünkü, bu birliklere mensup ülkelerin kendi aralarında oluşturdukları kısmi entegrasyon bile, onları başka ülkelere karşı daha avantajlı bir hale getirebiliyor.
Yani elin oğlu, menfaatinin nerede olduğunu ve onu nasıl kovalayacağını bilip, ona göre davranıyor.
Bizim cenahtaki durum, çok farklı.
Dışımızdaki ülkelerin kendi aralarında oluşturdukları birlikler konusunda söyleyecek sözü olmayanlar, Osmanlı bakiyesi ülkelerin aralarındaki ekonomik münasebetleri geliştirmek için oluşturabilecekleri gevşek bir yapıya bile şiddetle karşı çıkıyorlar.
Neden acaba?..
Hani olur da, böylesi bir yapının mahzurları üzerine birtakım fikirlere sahiptirler ve bunları açıklayıp kamuoyunu müstefid ederler, anlarız.
Yok, öyle değil!
Yüksek sesle 'hayır' diyen zevatın, neye hayır dedikleri anlaşılabiliyor olsa da, hayır deme ihtiyacını hangi geçerli sebeplerle hissettikleri hususunda en ufak bir fikrimiz yok.
Laf aramızda, galiba neden hayır demek zorunda kaldıklarına dair onların da bir fikirleri yok...
Türkiye'nin sürekli olarak ezik, muhtaç ve ağzına vur elinden lokmasını al bir ülke olarak kalması gerektiğini düşünüyor olmalılar ki; ülkemizin biraz daha ileri gidebilmesine zemin hazırlayabilecek hemen her türlü fikre şiddetle karşı olmayı kendilerine bir vazife bellemiş durumdalar.
Ülkemizin olanca potansiyeline rağmen, sanayi ve teknoloji yolculuğunda hala nal toplar halde olmasının başlıca müsebbibi olan bu kafa, önümüze açılabilecek yeni ufukların behemehal karartılması hususunda, bizi sürekli bir pazar olarak görme niyeti taşıyanlarla ittifak etmiş durumdadır, adeta.
Geçmişte sanayi ve teknoloji hususunda atılmaya çalışılan adımların nasıl engellendiğinin bir envanteri çıkarılıp; yerli üretimin engellenmesi ve bunun yerine ithal malların ülke geneline yayılması için ne gibi oyunlara başvurulduğu, derli toplu olarak bir meydana çıkarılabilse; bu güruhun Milletimizin yüzüne bakacak hali kalmazdı, muhtemelen.
Son zamanlarda ayyuka çıkan tartışmaları bir de bu açıdan değerlendirmekte fayda var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.