Geçdiğimiz yıl mı, gecikdiğimiz yıl mı?
Pazar günki yazımda 1 Ocakdan îtibâren altı aylığına AB dönem başkanlığını üstlenen Macaristan’ın Türkiye’yle müzâkere fasıllarının mümkin mertebe hızla açılması için gayret sarfetmek istediğini, bunda samîmî olduğunu, fakat kendi AB problemleri yüzünden buna pek de zaman ve fırsat bulamayacağını belirtmişdim. Buna sebeb katı sağcı Viktor Orbán Hükûmeti’nin, Anayasa’yı ve Medya Yasası’nı adamakıllı değiştirerek haberleşme ve yorum hürriyetlerine ağır bir darbe indirmiş olması. Öyle ki Brüksel, Berlin ve Paris’de artık “böyle bir ülkenin” AB’ye başkanlık etme hakkı olup olmadığı dahî tartışılıyor. Bu arada işin asıl hazin yanı, Hırvat yazarlarının Başbakan Orbán’a bir mektub yazarak “Ülkeyi Türkiye’ye mi benzetmek istiyorsunuz?” sualini yöneltmeleri ki haksız olduklarını söylemek insâfa sığmaz.
Şimdi sanık sandalyesinde oturan bir Macaristan’ın, bütün iyi niyetine rağmen, kendi canının derdinden Türkiye’yle ne kadar ilgilenebileceğini bilemiyorum.
Yine Türkiye’yi tedâî etdiren bir başka problem de Slovakya’da patlak verdi:
Bundan birkaç ay önce Slovak Hükûmeti bir tür “Vatandaş Türkçe Konuş!” yasası yürürlüğe sokarak Macarca’nın “kamusal alanlar”da kullanımını yasakladı! 5.400.000 nüfuslu Slovakya’da halkın 550.000 kadarı Macar. “Kamusal alan” kavramı öylesine geniş tutulmuş ki meselâ bir Macar hekim muâyenehânesine gelen Macar hastayla bile Slovakça konuşmak zorunda. Eğer (meselâ!) Slovak hemşîre Macarca konuşduklarını ihbâr ederse hapı yutdular! Ucunda para, hattâ hapis cezâsı var.
Ve tasavvur buyrulsun ki bu ülke AB üyesi!
Dil taassubunun ülkeleri hangi felâketlere sürükleyebileceğine tipik bir örnek de Belçika.
10.550.000 nüfuslu bu devletin nüfûsu %59 Flamanlar ve %40 Valonlardan teşekkül ediyor. %1 de Alman var ki Birinci Cihan Harbi sonu Belçika’ya ganîmet olarak verilmiş iki ilçe. Zavallı Almanların sesi sedâsı çıkmıyor. Asıl mesele, artık birbirlerine düpedüz diş bileyen Flamanlarla Valonlar arasında. İş o raddeye varmış ki bugün Felemenkçe konuşan bir Flaman olarak Fransızca konuşan Valon bölgesinde size ev bile kirâlamıyorlar. Tabii tersi de vârid. Kuzeydeki Flaman bölgesi ortasında ada gibi duran Fransızca lisanlı başkent Brüksel konusunda anlaşabilseler derhâl ayrılacaklar! Ama orası aynı zamanda Avrupa Başkenti de! Bütün mesele de bu!
Tabii bunlara bakarak AB ile işlerin duraklamasında kabahati onlara atmak büyük hatâ. Konu sâdece Kürd Sorunu da değil. Bakınız, geçen altı ay “Rekâbet Faslı”nın açılamaması, bizim ona ilişkin mevzuâtı savsaklamamız yüzünden oldu!
Ama o bir yana bu memleketde Sayıştay, şu yeni yasayla dahî askerî harcamaları denetleyemiyorsa, bir ecnebî ev satın almak için hâlâ GK Başkanlığı’ndan icâzet almak mecbûriyetindeyse ve rüzgâr santralleri için bile aynı “yüce makâm”ın izni gerekiyorsa siz o “tuhaf” ülkeyi aranıza almak ister misiniz? Macaristan ve Slovakya gerçek çehrelerini tam üye oldukdan sonra gösterdiler.
Ne dersiniz, 2010 “geçdiğimiz” yıl mı yoksa “gecikdiğimiz” yıl mı?