Ağzınızı bir karış açacak müthiş belge (!)
Bugün size, ağzınızı bir karış açacak müthiş bir belge sunacağım. Bu belge, Kverniç’in Atatürk’e kabul ettirdiği Güneş-Dil Teorisi sebebiyle bundan 75 yıl önce, zamanın devrimci ve ilerici gazetesi olan Cumhuriyet’te yayımlandı. Yazının başlığı: ADAM YALVAÇ’IN UÇMAKTAN KOVULMASI şeklindedir. Metinde geçen ADAM, Hz. ÂDEM‘dir. HAVA ise Hz. HAVVA!
Kverniç’e göre ilk insan TÜRK, ilk lisan TÜRKÇE değil miydi ve bütün dünya dilleri Türkçe’den doğmamış mıydı? Alın size Güneş-Dil Teorisine göre mükemmel bir kıssa:
“Ulu Tanrı, bizim ilk babamız olan Adam Yalvaçı (Âdem Peygamberi) ve onun eşi Hava ninemizi yarattıktan sonra, onları uçmak (cennet) içinde yaşatıyordu. Bu yeşil bahçenin içinde, bunların arı yaşamaları için, buradaki alma ağacının, yemişinden yemeği, bunlara yasak etmişti. Günün birinde, ak pınarın başındaki alma ağacının gölgesinde otururlarken tavgaç (şeytan) çıkageldi. Hava ninemize yaklaşarak onu tavladı. Ve bu güzel almadan yemelerini onlara tapşırdı (tavsiye etti).
Bu sırada, Hava’nın karşısında yan gelip, onun güzelliğiyle esri (sarhoş) olan Adam Yalvaç, İpdeşi (eşi, karısı) Hava’nın sunduğu almayı yemekten kendini tutamadı.
Yalvaç (peygamber), Tanrı buyruğunun tersine bu suçu işleyince, Ulu Tanrı gücendi ve bunları uçmaktan kovmak için kurgu kurdu (karar verdi). Bu isteğini onlara iletmek için Uçkun’u (Meleği) yanlarına yolladı. Uçkun, Tanrı buyruğunu Yalvaca söyledi. Adam Yalvaç (Âdem peygamber) Uçkunun söylediklerini anlamadı. Ve şaşkın şaşkın ona bakarak yerinden bile kımıldamadı.
Uçkun, bu kez Farsça söyledi. Adam gene anlamadı. Bunun üzerine ne yapacağını bilmeyen Uçkun, geriye döndü. Gördüklerini Ulu Tanrı‘ya ulaştırdı. Bu sırada gökler titredi ve şöyle bir buyruk duyuldu:
-Hey Uçkun, benim kulum olan bu Yalvaç, Türkçe’den başka dil bilmez. Ona benim buyruğumu Türkçe anlat!
Uçkun, hızlı bir uçuşla Yalvaçın yanına vardı ve sözüne şöyle başladı:
-Hey ünlü Yalvaç! Ben Ulu Tanrıdan gönderilmiş bir yasulum. (Kulum!.. Bir yasa adamıyım) Onun yüksek buyruğunu size iletmeye geldim. Bu eşsiz uçmağı, Ulu Tanrı, size armağan etmiş ve bu urunda (makamda), arı yaşamanız için, bu alma yemişinden tatmağı, size yasak etmişti. Ancak siz Tavgaç’ın tavına uyarak, Tanrı buyruğunun tersine, bağışlanmaz bir suç işlediniz. Bundan ötürü Ulu Tanrı, size kızmış, sizi buradan kovmayı bana buyurdu. Tanrı sizi sınadı. Siz onun yahşiliğini (iyiliğini) ve uçmağın değerini bilmediniz. Haydin gidin buradan!..
Bu sözleri dinleyen Adam Yalvaç, korkusundan ürperdi ve hemen Hava’nın elinden tutarak, Uçmağın penceresinden kendini loş karanlığa fırlattı.
Tanrının ilk kulu olan Atam Yalvaç’ın Türk olduğunu, ve Türkçe’den özge (başka) bir dil bilmediğini, dünkü bitik yazıda, okuyucularımıza, anlatmıştık. Sözlerimize tutalga (Delil) olarak Tebrizli Türk Ozanı Şükühî’nin bu nesne için yazdıklarını anabiliriz. Bundan da anlaşılır ki, Türk ellerinin her bucağında yaşamış olan eski bilginler, ozanlar ve başka kimseler, hep Atam Yalvaç’ın Türk olduğunu biliyorlarmış. Ve bu inanışlarını da yeri geldikçe berkitiyorlarmış...”
KARANLIKTA KALAN BİR NOKTA: Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yeni Hz. Âdem ile Hz. Havva kıssası aynen böyle. Yalnız, karanlıkta kalan iki nokta var:
1-Tavgaç (şeytan) Hava ninemize yaklaşarak onu tavladığına, elma ağacından elma koparıp yemeleri için dil döktüğüne göre, tavgaç acaba hangi dille konuşmuştu? İnsanlar, kelimelerle düşünüp kelimelerle konuştuğuna, karar verdiğine göre bu nokta açıklanmamıştır. Yani şeytan da mı Türk’tür?
2- Ulu Tanrı, her şeyi bildiğine göre, Uçkununu (Meleğini) Ünlü Yalvacına (ulu peygamberine) gönderdiğinde, onun Türkçe’den başka bir dil bilmediğini niçin hatırlamamıştır!.. Bu noktaları da bize, herhalde Hürriyet yazarı Soner Yalçın açıklayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.