Faruk Çakır

Faruk Çakır

Bu karalama da tutmaz

Bu karalama da tutmaz

Üstad Bediüzzaman Said Nursî ile ilgili bilgisizce değerlendirme yapan bazı insafsızlar, onun fikirlerini ve eserlerini çürütemedikleri için ‘şahsını’ küçük düşürmeye çalışıyorlar.
Gerçi Bediüzzaman, şahsını değil eserlerini ön plana koyduğu için bu tuzak en başta bozulmuş oluyor; ama yine de bu insafsızlara, bu karalayıcılara itiraz etmek lâzım. Hemen hatırlatalım ki, “Ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum” (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektub, s. 329) ifadesi Bediüzzaman’a aittir. Bu bakımdan, “Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim” (Mektubat, s. 358) diyen de yine Üstad Said Nursî’dir!
Dolayısı ile Bediüzzaman’ın şahsını karalamak isteyenlerin hedeflerine ulaşması mümkün değil. Ellerinden geliyorsa, Risâle-i Nur Külliyatı’nda anlatılan iman hakikatlerini reddetsinler, aksini ispat etsinler!
“Hür Adam” filmi vesilesiyle yeniden gündeme gelen Bediüzzaman Said Nursî’yi karalamak isteyen bir yazar, onun hayatını anlatan eserlerde ve Risâle-i Nur Külliyatındaki bazı ‘harika haller’e itiraz edip aklınca inkâra yeltenmiş. ‘Kerâmet’ gibi konular, netice itibarıyla ‘inanç’ işidir. Peygamberler tarihini bilenler hatırlayacaktır ki, gözleriyle gördükleri halde pek çok inkârcı, “mucize”lere “sihirdir” demiş, inkâr etmiştir. Dolayısı ile ‘harika haller’e ya da ‘kerâmet’lere inanmak tamamıyla inanç va kabul işidir.
Yazarın inkâr ve itiraz ettiği başka bir konu var ki, o ‘inanç’ işi değil, inkârı hiç mümkün değil. Bediüzzaman’ı karalamaya çalışırken şöyle demiş: “Valileri, kaymakamları, devlet görevlilerini durmadan paylıyor. Örneğin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a ‘Bu sarık bu başla beraber çıkar!’ diye meydan okur. Ancak meydan okumalarının, (...) kendisinden başka tanığı yoktur.”
Bediüzzaman’ı karalamaya çalışanların hiç başarılı olamayacağı bir yönüdür onun cesareti ve kahramanlığı. Bütün kahramanlığı inkâr edilse bile, inkârı mümkün olmayan bir konu var: Herkes ve başta da onu karalamaya çalışanlar bilir ki, Bediüzzaman Said Nursî, günün şartlarına göre ‘yasak’ olduğu halde başındaki sarığı hiç bir zaman çıkarmamıştır. Yine herkes bilir ki, meselâ mecburî olduğu halde başına ‘şapka’ takmamıştır! Biri çıksın aksini söylesin, iddiâ etsin, ispat etsin!
Peki, ‘tek parti’ devri gibi bir devirde ve uğrunda kellelerin alındığı, zulümlerin yapıldığı bir konuda tam tersini yapmak, sarık takmaya devam etmek ve bunu mahkemelerde bile savunmak cesaret ve kahramanlık değil de nedir?
Hadi, hakkı ve hakikati savunma noktasında yaptığı çıkışları ‘kabadayılık’ yapmak olarak isimlendirip, ‘Şahidi yoktur’ diye inkâr ediyorsunuz, bunu da inkâr edin! “Said Nursî, şapka da taktı, sarık da çıkardı!” deyin! Deyin de size inanan bir ‘kul’ bulun!
Allah’a şükürler olsun ki Üstad Bediüzzaman, bütün zalimlere karşı İslâmın izzetini cesaretle savunmuş, sadece bize değil bütün dünyaya, bütün insanlığa cesaret ve kararlılık örneği olmuştur. Allah ondan ebeden râzı olsun ve aynı cesareti hepimize ihsan etsin.
Hamdedelim, şükredelim ve Risâle-i Nur’un üflenerek sönecek bir ‘mum’ olmadığına inanalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi