Faruk Çakır

Faruk Çakır

Atmak kolay, yapmak zordur

Atmak kolay, yapmak zordur

Böyle bir atasözü var mıdır yok mudur bilmiyorum; ama günümüzde yaşananları güzelce anlattığı için ‘atasözü’ kabul edebileceğimiz bir tesbittir bu: “Atmak (vaadlerde bulunmak) kolay, yapmak ise zordur.”
Vaadde bulunup, sonra da sözünü yerine getirmeyenlerden bahsedildiğinde, akla en önce siyasetçiler geliyor. Fakat bu hastalığın sadece siyasetçilerle sınırlı olduğunu düşünmek insanı yanıltabilir. Söz verip de yerine getirmeyenler; her meslek mensubu arasında olabilir ve vardır.
Bu konuda ‘çuvaldız’ı başkalarına batırırken, hiç değilse ‘iğne’yi kendimize batırabiliyor muyuz? Biz, ne ölçüde sözümüzde duruyoruz? Hiç birimiz; “Ne yapalım, hayat şartları bizi sözümüzde durmaktan alıkoyuyor” bahanesine de sığınamayız. Zaten hayat şartları zorlamamış olsa, her halde hiç kimse ‘keyfî’ olarak sözünden caymayı tercih etmez. Mühim olan günümüz şartlarında da olsa sözünde durmak, ‘atmak’ değil, verilen sözleri ‘yapmak’, yerine getirmek olmalıdır.
İçinde bulunduğumuz yıl seçim yılı olması sebebiyle hepimiz yüzlerce, belki de binlerce ‘tutulamayacak vaadler’le yüz yüze kalacağız. Çoğumuz, bu vaadlerin gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz halde ‘belki tutar’ deyip, yine de kendimizi avutmayı tercih edeceğiz. Oysa yapmamız gereken şey, tutamayacağı vaadleri sıralayan herkese, kendi iyilikleri gereği bu tavrın yanlış olduğunu hatırlatmak olmalı... Çünkü, tutulamayan vaadleri sıralamak insanların güveninin kaybına yol açıyor. Nitekim, siyasetçilerin güven sıralamasında en alt sıralarda olması bunun en çarpıcı delillerinden biri değil mi?
Geçen gün bir esnaf arkadaşımız, başka bir arkadaşımıza işiyle ilgili bir vaadde bulunuyor, söz veriyordu. Verilen sözü dinleyen kişi, ‘söz’e inanmadığını ifade için, “Bana ‘usta sözü’ verme! İşini ne zaman yapacağını doğru dürüst söyle” diye mukabele etti. “‘Usta sözü’ ne demek?” deyince de, “Siyasetçilerden sonra ‘usta’ların sözü gelir. Güvenirsen işin yarıda kalır. Onun için itiraz edip, doğru dürüst, tutabileceği sözü vermesini istiyorum” diye cevap verdi.
Elbette gerçek ‘usta’ları tenzih ederiz, ama demek ki yılların birikimi insanları bu noktalara getirmiş... Verilen sözlerin tutulması; ‘doğru’luğun içimizde yeniden hayat bulmasıyla mümkün. Bu da ‘söz’ün ‘senet’ olduğunun farkına varmakla, kalbimizi İslâma ve iyiliklere açmakla temin edilebilir.
Hatırlamak lâzım ki, Bediüzzaman Hazretleri ‘sıdk’ın; yani doğruluğun içimizde ölmesini büyük bir felâket olarak tarif eder. Çareyi hatırlatırken de şöyle der: “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin!” (Hutbe-i Şâmiye, s. 67)
Sıdk, yani doğruluk içimizde yeniden hayat bulursa; ‘atmak’tan (yalan, tutamayacağımız söz) çok, verdiğimiz sözleri ‘tutmak’ için yarışırız. Bu da sosyal hayattaki hastalıkların sona ermesine sebep olabilir.
“Doğru söyleyenler”in “onuncu köy”lere kovulmadığı bir cemiyet hayatı istiyorsak; bunun için hep birlikte duâ edelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi