Bazı hayatlar vardır ki insanı özgürleştirir!
Sevgili Hrant Dink‘i dört yıl önce bugün yitirdik. Elli üç yıllık yaşamöyküsünü Tuba Çandar’ın kuyumcu titizliğiyle yazdığı Hrant‘ında (Everest Yayınları) okurken yine aynı duyguya kapıldım.
Bazı hayatlar, bazı kitaplar insanı özgürleştiriyor.
Hrant da öyle.
Hrant’ın kendi hayatıyla hayalleri arasındaki boşluğu nasıl doldurduğunu kitabın sayfaları arasında hissettikçe, ben de bir bakıma özgürleşmeye başladım.
Dün ve bugün gözümün önünde daha berraklaşmaya yüz tuttuğu için öyle oldu.
Hrant’a, Hrant’lara bu topraklarda dün ve bugün hayatı zindan edenleri daha net görebildiğim için özgürleştim.
Bu özgürleşme süreci, insanın kendi aklına ve yüreğine vurulmuş kilitlerle ilgili.
O kilitler senin tarihi okumanı engelliyor.
O kilitler senin yaşanmış büyük acıları hissetmeni engelliyor.
O kilitler senin gerçek kardeşlikleri duyumsamanı engelliyor.
O kilitler senin yalnız dünün dünyasının değil, günümüzün şifrelerini çözmeni de engelliyor.
Aklına ve yüreğine vurulmuş bu kilitler, tıpkı ayak bileklerine vurulmuş prangalar gibi...
Sevgili Tuba’nın Hrant‘ını okurken, bir kez daha o prangalardan kurtuldum. Bir kez daha geçmişte göremediklerimi görmeye, hissedemediklerimi hissetmeye başladım.
Kafam biraz daha berraklaştı.
Hrant’a, Hrant’lara hayatı zindan edenler, katiller tarihsel boyutlarıyla çırılçıplak sahneye çıktılar gözümün önünde...
Bu ülkede Ermeni olmak nedir, azınlık olmak nedir konusunda Hrant’ın yanıtlarını anladıkça, acıları anlamak ve paylaşmak nedir, acıları mukayese etmekten kaçınmak nedir daha iyi anladım.
Benim için Hrant, benim için Tuba’nın Hrant’ı yine bütün bunlardan dolayı kıymetli...
Sevgili Tuba, Hrant’ı kitabının bir yerinde şöyle anlatır:
“Hrant tek tek bireylere dokunurken, kimliklere de dokundu. Türkiye Ermeni’sinden Diaspora’dakine atladı, Ermeni’nin derdini Türk’e anlattı, Türk’üyle Kürt’ünkini birbirine aktardı, dahası bir gayrimüslim olarak İslamcı’nın sesini laik-solcunun duyması için çalıştı. Kısacası, hem bu topraklardaki insanlara kulak verdi, hem de dokunduklarına, ‘duy ötekini’ dedi.”(s. 333)
Özetlenebilirse:
Hrant vuruldu ama ölmedi!
Dört yıl önce bugün ödediği bedelle, katillerini çok büyük bir hayal kırıklığına uğratarak, bu topraklarda barış ve kardeşliğe açılan yolları olağanüstü genişletti.
Acı ama gerçek.
Huzur içinde yat sevgili kardeşim.
Eleştiriye tahammülsüzlük örneği: Ahmet Altan davası!
Başbakan Erdoğan, Taraf gazetesi Başyazarı Ahmet Altan‘a bir yazısından dolayı ‘hakaret davası’ açtı. Bu dava, Tayyip Erdoğan açısından eleştiriye tahammülsüzlüğün yeni bir örneğidir.
Ne yazık ki öyledir.
Şunu bir yana kaydedin:
İktidar sahipleri ne zamanki eleştiriyle hakaret arasındaki çizgiyi şaşırmaya başlar, o zaman bu durum onlar için hayra alamet değildir.
Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir darbe olarak gördüğüm bu davayı kınıyorum.