“Muhtariyet / özerklik”
Şarkın müzmin problemleri hususunda, Bediüzzaman’ın geçen asrın başlarından başlayarak seksen küsur yıllık hayatı boyunca dikkat çektiği, Osmanlı münevver ve devlet adamlarından, Birinci Meclis’te ve daha sonra Cumhuriyeti hükûmetlerine ve siyasetçilere ilettiği temel tesbit ve çözümler yeterince tartışılmadı, etraflıca ele alınmadı…
Bu açıdan “demokratik açılım”ın başarısı için Bediüzzaman’ın ortaya koyduğu esas çözüm umdelerinin bilinmesi ve samimiyetle tatbiki gerekir…
Zira “özerklik” benzeri çoğu ecnebi kaynaklı etnik- ayrılıkçı talep ve projeler daha önce de “adem-i merkeziyet” ve “muhtariyet” adı altında açığa çıkmış; Bediüzzaman’ın bunlara karşı muhkem cevapları ve çözüm teklifleri olmuştur…
BEDİÜZZAMAN’IN ÇÖZÜM TEKLİFLERİ…
Bediüzzaman, 10 Ağustos 1920’deki Sevr Muahedesini, “Avrupa zâlim hükûmetlerinin, zulümleriyle, âlemi İslâma ve merkez-i hilâfete ettikleri ihânet” ve “devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş bir su-i kasd plânı” olarak tanımlar. “Harb-i Umûmi (Birinci Dünya Savaşı) neticesinde yine o sû-i kast niyetiyle, Kur’ân’ın zararına gàyet ağır şerâitle (şartlarla) kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek olan plânları” olarak deşifre eder. Hatta “İslâmlar içinde nûr-u Kur’ân’a muhalif hâletlerin ekserisinin ‘gaddarâne Sevr Muâhedesi vâhim neticeleri’ olarak görür. (Kastamonu Lâhikası, 17; Şuâlar, 619)
Bunun içindir ki “emperyalizma şeflerinin Türkün maddesini serbest bırakıp, buna mukâbil rûhunu tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek sûretiyle, masonluk hesâbına Kur’ân ahkâmını ortadan kaldırmayı” amaçlayan “müthiş plân Lozan Muahedesi”ni (20 Kasım 1922) Sevr’in bir devamı olarak açıklar. (Emirdağ Lâhikası, 278)
Yine bunun içindir ki 20 Aralık 1920’de, emperyalist güçlerin Osmanlıyı bölüp parçalayarak İslâm âlemiyle irtibatını kesme plânlarının başında gelen Osmanlı’dan koparılacak “Ermenistan” ve “Kürdistan” devletlerini kurmak maksadıyla Kürtler adına hareket etme iddiasıyla ortaya çıkan Kürt Şerif Paşa ile Ermeni Boğos Nubar Paşa arasındaki “birlikte çalışma” anlaşmasına en evvel Bediüzzaman karşı çıkar. Kürtlerin temâyüz etmiş iki temsilcisiyle birlikte ortak bir açıklama yaparak bu girişimi reddettiklerini deklâre eder.
Bu “anlaşma”nın bir ecnebi kaynaklı bir komplo olduğunu açıkça bildirir. Şarkî Anadolu’daki “iftirak (ayrılıkçı) projeleri”nin arka plânını açığa çıkarar. Desisenin maksadının Kürtleri bir “millet-i tâbie” dediği ecnebilerin sömürgesi haline getirmek olduğunu belirtir.
“KÜRT EFKÂR-I UMÛMİYESİ…”
7 Mart 1920 tarihli ve 8273 sayılı İkdam Gazetesine “Kürt efkâr-ı umûmiyesi” adına “Kürdler ve Osmanlılık” başlıklı tavzihte, devrin kargaşasında ecnebilerin Ermeniler üzerinden Kürtleri ırkî ayırımla emellerine ve fitneye âlet etmek istediğini yazar.
Kürtleri, “dört buçuk asırdan beri vahdet-i İslâmiyenin (İslâm birliğinin) fedakâr ve cesur hizmetkâr ve taraftarları olarak yaşamış ve dinî geleneklerine sadâkati hayatlarının gâyesi bilen bir kavim” olarak niteleyen Bediüzzaman, “Kürtlerin henüz beş yüz bine yakın şehitlerinin kanı kurumadan; şişlere geçirilen yetimlerinin ve gözleri oyulan ihtiyarlarının hatıralarını teessürle anarken, İslâmiyetin zararına olarak tarihî ve hayatî düşmanlarıyla anlaşma yapmak suretiyle, dine olan sıkı bağlılıklarının hilâfına ayrılıkçı emeller takip edemeyeceklerini” kaydeder.
Hangi maske altında olursa olsun “ayrılıkçı” ve “bölücü” zihniyetin “Kürt millî vicdanının hissiyatına aykırı” olduğunu ilân edip, Kürtlerin yegâne emellerinin dinî ve millî birlik ve bütünlüğün muhâfazası olduğunu” anlatır. (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2009, 105-109)
Bediüzzaman’ın, “İslâmiyet nâm ve şerefi için beş yüz bin kişi fedâ eden Kürtlerin İslâm câmiasından ayrılmaya asla tahammüllerinin olmadığı ve bu maksatla hareket edenlerin Kürtlük nâmına söz söylemeye selâhiyattar (yetkili) olmadıkları” beyânı, günümüzde Kürtlerin Türklerle ve bu vatandaki sair unsurlarla ortak inanç ve mânevî esaslar üzerine inşa edilen birlik bağlarını hiçe sayan ve “Kürtlerin temsilciliği” rolüne soyunanlara bir cevaptır.
Gerçek şu ki doksan yıl önce ırkî ve bölgesel tefrikalar üzerine Osmanlı’dan kopmayı ve ayrılmayı kabul etmeyen, “muhtariyet” ve “adem-i merkeziyet” gibi oyunlara gelmediğini Kürd aşiretleri reislerinin İstanbul’a çekilen “bağlılık telgrafları”yla ispat edip dinî ve millî birlik ve bütünlük belgesini ortaya koyan “Kürt efkâr-ı umûmiyesi” gibi bugün de Kürt kamuoyunun kâhir bir ekseriyeti, “gaddarâne muahede Sevr”in plânı “özerklik” perdesindeki ayrılıkçı tahriklere karşıdır…
“Demokratik açılım” tartışmalarında öncelikle bu hususun ortaya konulması gerekir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.