Yılmaz Öztuna

Yılmaz Öztuna

Japonya reform yaparken kültürünü de muhafaza etti

Japonya reform yaparken kültürünü de muhafaza etti

İŞE ORDUDAN BAŞLADI
Batı teknolojisini taklid yoluyla ve komplekssiz alan Japonya, bizim gibi reformlara ordusundan başladı. Önce eski orduyu, feodal düzeni ve imtiyazlı kapıkulluğunu sert şekilde ortadan kaldırdı.

FAYDALI OLANLARI ALDI
Japonya, millî kültürünü ve hayat tarzını Türkiye’den çok daha iyi muhafaza etti. Ama Batı kültürünü de çok iyi öğrendi, yalnız tekniğini almadı, kültürü kendisine faydalı bulduğu nisbette kullandı.

Japonya’da Batı’ya dönük reformları İmparator Mutsu Hito başlattı (1852-1867-1912). Japonya tarihinin en büyük şahsiyetidir. “Japonya’nın Atatürk’ü” dersem, okuyucularım beni “bu ne biçim benzetme?” diye eleştirmesinler. Meiji Devri denen sürekli Batı’ya dönük inkılâplar dönemi 3 Ocak 1868’de açıldı. Bizim Vak’a-i Hayriye’mizden 41.5 ve Nizâm-ı Cedîd’den ise 75 yıl sonra...
O tarihte Japonya, büyük devletler arasında değildi. Orta çapta bir devletti, üstelik dış âleme kapalı, İngiltere gibi adalar üzerinde bir devlet. Ancak 1889’da büyük devletler arasına girip büyükelçi teâtîsine başlayabildi. Ama demokraside yaşıtız. Japonya’da demokrasi 1946’da, bizde 1950’de başladı. Şu farkla: Bu geçişi Japonya hârika bir sür’atle 1 yıl içinde yaptı. Biz hâlâ -bocalıyoruz demeyeyim- eksiğimizi gediğimizi kapatmaya çalışıyoruz.
Japonya’da da inkılâplar, Türkiye’de olduğu gibi, tepeden inme gerçekleşti. Türkiye’de Sultan Mahmud ve sonra Atatürk, Japonya’da Mutsu Hito, devletlerini çok uzun yıllar mezarlarından yönettiler. Şu farkı unutmamalı: Osmanlı Türkü, Avrupa’nın en büyük Hristiyan nüfuslarından birini içeriyordu. İstanbul nüfusunun üçte biri Gayri Müslim’di, Türklerle iç içe yaşıyordu. Türkler, Jön veya Yaşlı, Avrupa’da cirit atıyorlardı. Japonya’da ise bir Japon, adalarından dış âleme çıkamıyordu. 1868’de mahcûbâne çıkmaya başlayacaktır.

TÜRKİYE’DEN YILLAR SONRA
Batılıların Mikado dedikleri Japonya imparatoru Mutsu Hito, şüphesizdir ki Büyük Petro’nun ve Sultan Mahmûd’un Rusya ve Türkiye imparatorluklarında kapıkulu denen ve hükümdarın kulu sayılmakla büyük ayrıcalık kazanan hassa kuvvetlerini bir hamlede yok ederek radikal inkılâplarına başladıklarını biliyordu. Petro’nun ve Sultan Mahmûd’un ancak bundan sonra Avrupa usulü askerî okullar ve birlikler kurduklarını incelemişti. Sultan Mahmûd’un bizde yaptığını 41.5 yıl sonra yapabildi: Samuray denen geleneksel ve imparatorlara bile kafa tutan savaşçıları yok etti.
Türkler, 1918’e kadar 2500 yıl boyunca her asırda en az bir büyük devlet sahibi olmuştu. Japonlar ise 1889’a kadar büyük devlet sahibi olamadılar. Binâenaleyh Osmanlı’daki cihan devleti, nizâm-ı âlem gibi kompleks hâline de dönüşebilen iddialar Japonya’da meçhuldü. Türkiye bir asır Viyana’ya hangi ordu ile gittik? savunmasını yapmıştı ve sorunun doğru cevabını da bulamamıştı. Bir türlü hangi ordu ile Viyana’dan döndük? gerçeğine ulaşamadı. Japonya ise Viyana’ya falan gitmiş değildi.

BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR
Japonya’da posta, 1871’de, Türkiye’den tam 40 yıl sonra kuruldu (Çin’de 1898’de). Japonya’da ilk demiryolu ve ilk telgraf hattı 1872’de, Türkiye’den 17 yıl sonra açıldı (Çin’de 17 kilometre ilk demiryolu 1876’da). Japonya, Çin, Brezilya imparatorlukları da Osmanlı gibi tek taraflı işleyen kapitülasyonlara bağlı idi, 1900’e doğru kaldırıldı. Osmanlı kapitülasyonları 1914 ve Çin’de kısmen 1923, tamamen 1945’te ilga edilebildi.
Japonya, Batı teknolojisini taklid yoluyla ve komplekssiz aldı. Tıpkı bizim gibi reformlara önce ordusundan ve donanmasından, eski orduyu ve feodal düzeni, imtiyazlı kapıkulluğunu sert şekilde ortadan kaldırarak başladı. Millî kültürünü ve hayat tarzını Türkiye’den çok daha iyi muhafaza etti. Ama Batı kültürünü de çok iyi öğrendi, yalnız tekniğini almadı, kültürü kendisine faydalı bulduğu nisbette kullandı.
En önemlisi Japonya, bütün reformlarını, en küçük dış tehlikeye ve baskıya maruz kalmadan yaptı. Türkiye, yedi düvelin azgın düşmanlığı ile savaşlardan başını alamadı. Japonya, tek dil konuşan tek milletten ibaretti, bugün bile hemen hemen böyledir. Osmanlı ise, bütün imparatorluklar gibi kozmopolitti.
Japon halkı da 1945’e kadar kanaatkâr, yoksul, itaatli, sessiz bir milletti. Japon hârikası denen olağanüstü kalkınma ve refah, yarım asır içinde gerçekleşti. Son yarım asırda Birleşik Amerika’dan sonra dünyanın 2. ekonomisi oldu. Altyapı kurulmuştu. Eğitim düzeyi ve yaygınlığı Batı kriterlerine ulaşmıştı. Son yarım asırda da, çok büyük bütçesine rağmen savunma için az bir harcama yaptığını eklemek gerekir.

İSTİKRARSIZLIK YAŞAMADI
Japon modernleşmesini sağlayan Mutsu Hito, Güneş’in (dolayısıyle Tanrı’nın) oğlu idi. Kutsaldı. Örnek aldığı Sultan Mahmûd ise gerçi Türklerin hâkanı ve Müslümanların halîfesi idi ama, İslâm öncesi Türk hâkanları gibi Gök Tanrı’ya benzer falan değildi. Sadece Allah’ın iradesi ile tahta oturduğu ve Allah’ın Gölgesi (zıllullâhi fi’l-ard) kabûl edilmişti. Ama yüzüne karşı “senden büyük Allah var!” diye bağırılması tören ve töre gereği idi. Mikado’ya böyle davranmak, bir Japon’un aklından geçmezdi. Sultan Mahmud, kendisinden önce iki pâdişâhın (amca oğlu 3. Selim ve ağabeyi 4. Mustafa) öldürülmeleri ile tahta geçmişti. Küçük oğlu (Sultân Abdülazîz) kezâ öldürülmüş, 4 torunu da tahttan indirilmiştir (5. Murad ile kardeşleri 2. Abdülhamîd ve 6. Mehmed Vahîdeddin ve Halîfe 2. Abdülmecîd).
Japonya bu istikrarsızlıkları hiç yaşamadı. İkinci Cihan Savaşı’na girmekle Pasifik imparatorluğu kurmak tecrübesinin çok büyük yıkımından, akıl almaz bir maharetle az zamanda kurtuldu.

BİZİM HATALARIMIZ
Japonya’nın, Batı çizgisine ulaşabilmiş tek Avrupa kökenli olmayan devlet vasfını anlatmaya çalıştım. Kore son yıllarda Japonya’yı taklid ederek büyük mesafe aldı. Latin Amerika dahil dünyanın büyük kısmı ise, refah devleti olmak yarışının daha şurasında veya burasındadır. Bir Türk’ün, bir Japon’un onda bir, beşte bir geliriyle yaşaması için hiçbir sebep yoktur. Ârızalarımız vardır ve bunları birer ikişer gidermeye çalışıyoruz. Son Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet yıllarında yaptığımız akıl almaz hataların nelere mâl olduğu tarafsız tarihçilerce daha ortaya konmadı.
Bütün Avrupa dışı ülkelerden önce çağdaş uygarlık düzeyine geçebilmek çabalarına rağmen, Türkiye’nin sık sık takılması, sendelemesi, durması, duraklaması, önce bizim öz hatalarımızdan kaynaklanan sebeplere dayanır. Dış etkenler ikinci derecededir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yılmaz Öztuna Arşivi