Ötükenden Viyanaya
Biz Türkler tarih sahnesine 2.700 yıl önce giriyoruz. Hemen hemen 4.000 yıl önce Proto-Türk izlerine rastlanıyorsa da Alp Er Tunga adındaki Türk hâkanı, Ârî kavimleri yönetiminde toplamak için, büyük bir teşebbüs yapıyor. İranlıların Efrâsyâb dedikleri Alp Er Tunga, kızının oğlu olan İran Med şehenşâhı Kiros (Keyhusrev)la cihanşümul bir mücadeleye girişiyor. Kiros, hâkanımızı Altaylara kadar sürüyor. Sonra Alp Er Tunga, bugünkü Azerbaycana kadar geliyor. Fakat torununa yenilerek burada öldürülüyor. Milâddan önce 624 yılıdır. Dünya nüfusu 100 milyon var yoktur...
Alp Er Tunganın ihtimal 10. Kuşak torunu olan Mete, Kuzey Asyada muazzam bir imparatorluk kuruyor. Ordusunu onlu birimlerle oluşturuyor. 10.000er kişilik 20 kadar atlı tümenle Japon Denizinden Karadenize, Sibirya buzullarından Hindistana uzanıyor. Oğuz Han adıyla tebcil ediliyor (ululanıyor). Ölümü Milâddan önce 174 yılıdır. Devlet merkezi bugünkü Moğolistanın orta-kuzey topraklarındadır.
EN ÖNEMLİ TÜRK KAVMİ
Mete, Oğuz denen en önemli Türk kavminin ve Osmanoğulları dahil bütün belli başlı Türk hanedanlarının atasıdır. Onun neslinden olan Göktürk hâkanlarından Bilge Kağan, Orhun Yazıtları denen Türk dilinin ölümsüz şâheserini taşlara kazdırıyor. 734 yılında ölüyor. Başkenti Ötüken, orta-kuzey Moğolistanda, Sibirya ormanlarının eteğindedir. 3 adet olan Göktürk âbidelerinin ikisi buradadır. Burası Uzak Doğu, Çin kuzeyi, Sibirya güneyi, soğuk iklim ülkesidir.
840 yılında Türk hâkanları, Ötükenden çıkarılıyor. Kuşuçuşu 2000 kilometre güneybatıya, bugün Çine ait Doğu Türkistana inip burada yurt tutuyorlar. Burası, yeryüzünün en kapalı, açık denizlerden en uzak bölgesidir. Orta Asyanın göbeğidir. Sonra kuş uçuşu 2000 kilometre daha batıya gidiyorlar. 921 yılında Hanefî- Mâtürîdî mezhebinden İslâmı devletlerinin tek resmî dini ilân edip Gök Tanrı dinini bırakıyorlar. 1000 yılı civarında Batı Türkistana hakim olup İranın başladığı Horasana, Hazar Denizine erişiyorlar.
TÜRKİYE SULTANLIĞI
Ve Türkistandan sonra Türkiye...1040 yılında büyük- hâkanlık tahtına oturan Oğuzların Selçuklu hanedanı, 1074 yılında başkenti İznik (sonra Konya) olmak üzere Türkiye Sultanlığını kurar. Selçuklular, bir kuşaklık müddet içinde, Horasandan Marmaraya gelmişlerdir. Türkiye devletinin kurucusu Anadolu Fâtihi Birinci Sultan Süleyman-Şâh, Üsküdardan karşı yakadaki Ayasofya kubbesini seyreder. Kuzeni büyük-hâkan Sultan Melik-Şâh (ki Malazgirt galibi Alp Arslanın oğludur), Karadenize erişir. Kılıcını Karadeniz suyuna batırıp çıkarır. Cenâb-ı Hakka şükreder, birkaç yıl sonra Akdenize erişir, aynı şeyi yapar. Türk, açık denizlere çıkmıştır. Ötükenden İznike yürümüştür. 234 yıllık bir yürüyüştür bu... Aslında bin yıllık Batıya doğru Türk cihanşümul stratejisidir. Durmuş, bazen tökezlemiş, hedefini asla şaşmamıştır. Hedef sürekli batıya doğrudur.
1453TE İSTANBUL BİZİM
1231 yılında Ahlattan kalkıp Sakarya boyuna yerleşen Osmanoğulları, 1354te boğazı atlayıp Gelibolu yarımadasına ayak basarlar. 1453te İstanbul bizimdir. Yeryüzünün iki kıta üzerinde kurulmuş tek beldesinde, 2.700 yıllık Türk medeniyetinin en büyük, en azametli kültür ve sanat şehrini inşa ederler. Türkçenin bütün zamanlarda ve bütün mekânlarda konuşulmuş en güzel ve âhenkli şivesini oluştururlar. Türkün estetik dehâ çizgisini yakalarlar.
Ve 1529da Viyanadayız. 1683te Batıya doğru hamlemiz kırılır. Şaşırmışızdır, üzülmüşüzdür. 1718de Nevşehirden gelip iktidara geçen Dâmât İbrahim Paşa, Batıyı, içinden anlama dönemimizi başlatır. Uzun, meşakkatli bir dönemdir bu... 1829da Avrupadan dönen mareşal Dâmât Halil Rifat Paşa, kayınpederi Sultan Mahmuda şu net cümleyi söyler: Avrupaya benzemezsek, Asyaya çekilmeye mecburuz... Bu cümlenin söylendiği zaman sınırımız hâlâ Orta Avrupadadır. Romanya ve Hırvatistanın bir kısmı bizdedir...
Avrupada kalmak azmimize ufak tefek reformların yetmediğini gören genç Sultan Selim 1793 Şubatında Nizâm-ı Cedîdi devletin resmi rejimi ilân eder. Yeni Çağı geride bırakıp Yakın Çağa ayak basmışızdır. Nizâm-ı Cedîdin bugünkü Türkçesi yeni düzendir. Ve tabiatiyle o kadar asırlık nizâm-ı âlem (pax Ottomana) rejimimizin sona erdiğini kabulümüz anlamındadır.
BATIYA GİTMEDEN BATIYI ANLAMAK
Ve 1529da Viyanadayız. 1683te Batıya doğru hamlemiz kırılır. Şaşırmışızdır, üzülmüşüzdür. 1718de Nevşehirden gelip iktidara geçen Dâmât İbrahim Paşa, Batıyı, içinden anlama dönemimizi başlatır.
Her devirde çağı yakalamak
Bütün İslâm ve Türk âleminin sembolü, ümidi Türkiyenin yenileşmesi, çağdaşlaşması (Osmanlı terminolojisinde: teceddüd) uğruna kelle veren hâkanlarımız, vezirlerimiz var. Zor bir iştir bu. Ama imkânsız değildir. Müslüman ve Türk bir Avrupa devleti kalmak, çağı yakalamak ve doğumuzda kalan, bir zamanlar terk ettiğimiz ülkelerle de bağlantımızı korumak... Misyon budur.
Cumhuriyet döneminde Atatürkün dış politikada çizdiği çizgiler ana hatlarıyla hâlâ geçerlidir. Balkan Paktı ile Balkanları bir arada tutmak, Sâdâbâd Paktı ile Arap ve İran dünyasına uzanmak, İngiltere ve Fransa ile ittifak arayarak demokrasiye ulaşmak ve totaliter rejimlere sırt çevirmek, Birleşik Amerika ile mümkün olabilen dostluğu sağlayarak geleceğe bakmak... Rusya ile hırlaşmamak, menfaat birliğine girmek, fakat Türk ülkelerinin Türklüğünü bir kültür politikası olarak sürekli vurgulamak...
İSLAM DÜNYASI ŞART
Gerçi Atatürk, İslâm dünyasına sırt çevirmekle itham edilir. Bütün o nesil, 1918 sonunda Arap ülkelerini bırakırken başımıza gelenlerin etkisindedir. Şunu hatırlamak gerekir: 1938de yeryüzünde bağımsız Müslüman devletlerin sayısı 8den ibarettir: Türkiye, İran, Afganistan, Arnavutluk, S.Arabistan, Yemen, Mısır, Irak... Ve son ikisi henüz İngiltere sultası altındadır...
Çağdaşlaşmanın neresindeyiz? Şüphesiz bu soru, çoktan Türk fikir hayatının temelini oluşturuyor. Cevap şudur: Çağdaşlaşmanın bir yerindeyiz. Bata çıka, düşe kalka bir çizgiye eriştik. Hiçbir Türkün bu çizgiye razı olmadığı gerçektir. Bu çizgi, bizim için yeterli değildir. Bize yetmemektedir. Daha az hata yapıp daha fazla doğruları bulmak mecburiyetindeyiz. Yunanistanla birlikte Avrupa Topluluğuna tam üye olmayı beceremeyiş, 5 yıl erteleme isteyiş, çekingenlik, miskinlik, yavaşlık, kör ve çıkmaz ideolojiler, bizi sadece Gümrük Birliği için bile lobilere muhtaç kıldı.
Bin yıllık bir koşudur bu... Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Batıya doğru bir koşu... Yön hiç değişmemiştir. Asyada kalmak için, Avrupanın içinde bulunmaktan başka çare yoktur. Ötükenden Viyanaya gelebilmiş, İstanbuldan iki kıtaya bakan bir millet için olmayacak iş midir bu?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.