Faruk Çakır

Faruk Çakır

Mısır’dan Suriye’ye

Mısır’dan Suriye’ye

Afrika ve Ortadoğu’daki diktatörler için çanlar çalmaya başladı. Daha doğrusu, yıllardan beri duyulan itiraz seslerine kulak tıkayan diktatörler, artık koltuklarını boşaltmak mecburiyetinde kalıyor. İlk adım Tunus’ta atıldı ve ayaklanan halk, yıllardan beri ülkeyi ‘idare eden’ diktatörü iktidardan uzaklaştırdı.
Tunus’tan sonra benzer görüntüler Mısır’da da yaşanıyor. Yıllardan beri muhalefetin sesini kısan devlet başkanı Hüsnü Mübarek, artık zor durumda. Sokağa çıkma yasağına rağmen gösterilerin devam ettiği Mısır’da her saat yeni gelişmeler olabilir. Olaylar sonrası önce orduyu sokağa çıkaran, sonra da hükûmeti istifaya çağıran ve istifa ettiren Devlet Başkanı Mübarek, bu hamle ile acaba kendisini kurtarabilecek mi?
Gelişmeleri değerlendiren uzmanların üzerinde durduğu önemli bir konu var: Bu gelişmeler ve ‘kavga’lar sadece olayların yaşandığı ülkelerle sınırlı kalmayacak, komşu ülkeler ve nihayet Ortadoğu da bu gelişmelerden etkilenecek.
Bütün ‘devrim’lerde olduğu gibi, Mısır ya da diğer ülkelerde ‘gelenin gideni aratma ihtimali’ de var. Bu bakımdan ‘hür dünya’nın bu sancılı ülkelerdeki gelişmeleri yakından izlemesi ve demokrasiye geçişte onlara yardımcı olması lâzım. Bu noktada Türkiye’ye de önemli görevler düşüyor. “Başka bir ülkenin iç işlerine karışmama” prensibini de akılda tutarak, onlara yardımcı olmak icap eder.
Mısır’daki hadiselerden sonra ‘eski hâl’e dönmemin mümkün olmadığına da dikkat çekiliyor. Kendisinden sonra oğlunu iktidara hazırlayan Mübarek’in, bu şartlarda bunu yapması çok zor. Kendi koltuğunu muhafaza etmesine de ihtimal verilmiyor. Etse bile eskisi kadar ‘dediğim dedik’çi olmasına her halde dünya ülkeleri de seyirci kalmaz.
Bütün bu tartışmalar arasında komşumuz Suriye’nin durumu da gözden kaçırılmamalı. Baba Esad’dan sonra kısmî değişiklikler olmuş olsa bile Suriye’de de sıkıntılar yaşandığı herkesin bildiği bir konu. Elbette hiç bir ülkede ‘kavga’ istenmez, ama bundan önce de hiç bir ülkede ‘diktatör’ler istenmez. Bu bakımdan Suriye’nin de açık ve şeffaf bir yönetime kavuşması en başta kendi menfaati icabıdır. Yöneticiler mutlak sûrette seçimle gelmeli ve seçimle gitmelidirler.
İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Hama Katliâmı yıldönümü münasebetiyle Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar Esad’a bir mektup yazıp şöyle demiş:
“2 Şubat 1982’de Hama’da gerçekleşen katliâm yakın tarihimizin bölgemizde yaşanmış en acı olaylarından biridir. Hama’da başlayan bombardıman 21 gün sürmüş, bu süre zarfında yaklaşık 40 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Katliâmdan sonra 800 bin kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve o gün ülkesini terk eden insanların bugünkü nüfusları yaklaşık 2 milyona ulaşmıştır. Hâlen diasporada yaşayan bu insanlar ülkelerine dönememektedirler. Bu yönde yapılacak olan reformların ve atılacak adımların sadece sözde değil gerçekçi ve inandırıcı olması gerekmektedir. İnsan hakları alanında gerekli düzenlemeleri yaparak kendi iç unsurlarıyla barışan Suriye’nin, aynı zamanda bölge ve Dünya barışına da olumlu katkı sağlayacağı bir vakıadır.”
Gerek Türkiye’yi idare edenler ve gerekse bu konuda çalışan sivil toplum kuruluşları, dost ‘komşu’ ülkelere bu noktada yardımcı olmalıdır. Ülkeleri yöneten idareciler kendilerine güveniyor ve ‘Halk bizi istiyor’ diyorlarsa serbet seçimlerden korkmasınlar. Çünkü tarih şahittir ki, korkunun ecele faydası olmuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi