Hakkın ve Halkın İradesi Birleşirse
Evet, hakkın ve halkın iradesi birleşirse ne batıl sistemler kalır, ne Firavun, ne Nemrut, ne de Tağut. Demek batılı yaşatan insanların ilahi iradeden uzak olmasıdır.
İşte Tunus, İşte Mısır.
Darısı bütün tağutlar ülkesine…
Müslümanlar her zaman irşat, talim terbiye, nasihat adına dinlerini öğrenmede, yaşama ve yaşatmada olduğu gibi, yabancılara tebliğ etmede de hırslı ve hevesli olmuşlardır.
İnsanların irşadına doğrusu harîs olmak da gerekir. Bunun için konuşmaktan, ilişki kurmaktan, iletişimden, diyalogdan asla kaçınılmaz. Bütün bunlar için barış ortamı her zaman tercih edilir
Fakat bütün bunlar yapılırken, imandan ve İslam’dan izzet ve şeref duyma, iftihar etme duygularımızı asla kaybetmemeli, sevgi ve yergi ölçülerimizi iyi korumalıyız.
Dini tebliğ ederken nazik ve kibar olmak, yumuşak konuşmak, sertlikten ve kabalıktan kaçınmak, hikmet ve maslahata uygun davranmak ne kadar gerekliyse, iyi bilinmeli ki yersiz müdahane ve yağcılık, izzeti sarsan tabasbus ve dalkavukluk, hakkı söylemede taviz vermek de o kadar tehlikelidir ve kaçınılması gerekir.
İlk insan Hz. Adem’in oğulları Hâbil ile Kabil arasında baş gösteren İslam küfür savaşı, hemen hemen tarihin her döneminde ortaya çıkmış ve günümüze kadar da sürmüştür. Hak ve bâtılın anlaşılması ve bu uğurda verilmiş olan tarihî mücadelenin tesbiti için, ilk peygamberden son peygambere kadar elçilerin ve onların izini takip edenlerin mücadelelerine bakmak gerekir. Bunu da en iyi anlatan kitap, Kur’an-ı Kerimdir.
İşte orada Resüllerin görevlerine baktığımızda, öncelikle şunu görürüz: İnsanları, bir tek ilâha (Allah'a) ibâdete, kulluğa çağırmak, şirk, inkar ve putperestliğin her çeşidinden menetmek, hak ölçülerle Allah'ın rızâsına uygun işler yapmalarını sağlayarak Allah'ın kanunlarını hâkim kılmak olduğunu görürüz:
"Andolsun ki biz, 'Allah'a, ibadet edin ve tâğuttan sakının' diye emretmeleri için her ümmete bir peygamber gönderdik." (Nahl, 16/36)
Peygamberlerin temsil ettiği bu mücadele göstermektedir ki tarihî süreç içerisinde Allah, hakkı bâtılın tepesine bir balyoz gibi indirdi ve geçici bir saltanat süren bâtılı yerle bir etti. Bu hep böyledir. Çünkü Allah’ın kanunu budur.
Allah, önce hakkı indirmiştir. Hak, yani İslam, bir süre insanlar arasında iktidar olmuştur. İnsanlar haktan saptığı zaman, bâtıl, hakkın egemen olmayışından istifade ile bir süre iktidar olmuştur.
Ama bir süre. Sonra hak gelir ve batıl yok olur. Bunda Allah Teâlâ’nın dilemesi ve Müslümanların ihlas ve çabası birleşmelidir. Gerçi Allah Teâlâ’nın dilemsi işi bitirmeye elbette yeter ama, kanunu böyledir, inananları da işin içine sokmak ister.
İşte Tunus ve Mısır. Halk işin içine girerse işler nasıl da kolaylaşırmış, fetih nasıl müyesser olurmuş, gördük.