Faruk Çakır

Faruk Çakır

Keşke örnek olabilsek

Keşke örnek olabilsek

Arap ülkelerinde başlayan halk hareketleri bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’den de yakînen izleniyor. Son yıllarda İslâm ülkeleri ile olan ilişkilerimiz iyi yönde gelişti. Bazı komşularımızla aramızda var olan ‘vize’ler kalktı, bazılarıyla da ticaretimiz çoğaldı. Atılan bu adımlar, komşu olsun olmasın İslâm ülkeleri ile ilişkilerimizin gelişmesine de yardımcı oldu.
Tunus’tan sonra Mısır’da da halk sokaklarda. Tunuslular, uzun yıllardan beri ülkeyi idare eden Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkeyi terk etmesiyle maksatlarına ulaşmış görünüyorlar. Şimdi aynı başarıya Mısır halkı kavuşmak istiyor. Onlar da sıkıyönetime rağmen sokaklarda ve otuz yıldır ülkeyi idare eden Hüsnü Mübarek’ten kurtulmak istiyorlar.
İdarecilerin sandıkla gelip sandıkla gitmediği ülkelerde her zaman böyle ‘kavga’lar olur. Düşünün ki Mısır’da hür ve adil seçimler yapılıyor olsaydı, millet sokağa çıkıp “kavga”ya tutuşur muydu? Vaktinde ve zamanında atılmayan adımlar, ülkeler için büyük faturaların ödenmesine sebep oluyor.
Mısır’da neler yaşandığı ve bundan sonra neler olacağı tam olarak bilinemiyor. Elbette çok sayıda ‘tahmin’ var, ama bu tahminlerin hangisinin gerçekleşeceği muamma. Aslında Mısır ya da Tunus’ta yaşananlar sadece bu ülkelerin problemleri değil. Bütün İslâm ülkeleri bu hadiselerden ders alıp, atılması gereken adımları bir an önce atmak durumunda. ‘Hasta’lıkla ilgili olarak, “Hasta olmaktan değil, geç kalmaktan kork” diye bir söz var. Benzer şekilde bütün ülkeler, uygun adımları atmakta geç kalmamalıdır. Çünkü ‘ecir’ dahi olmak istemeyen insanlık, hiçbir şekilde ‘esir’liği kabul etmez. Hiç kimse ‘esir’lik devri bitti diye düşünmesin. Aslında en büyük esaret, insanların hürriyetlerinden yoksun bırakılmasıdır ve maalesef çoğu ülkede bu yapılıyor.
Doğru yolda atılacak adımların da gecikmemesi lâzım. Meselâ Suriye Devlet Başkanı, önceki gün yaptığı açıklamada ‘reform’ sözü vermiş. Komşumuz Suriye’nin böyle bir adım atmasını elbette memnuniyetle karşılarız, ama bu adımın hem gecikmeden hem de gerçek bir ‘reform’ adımı olması şarttır.
Bu tartışmalar İslâm dünyasını yeterince tanımadığımızı anlamamıza da sebep oldu. Mısır deyince akla sadece turizmin gelmesi doğru değil. Belki her yıl binlerce kişi turizm niyetiyle bu ülkelere gidiyor, ama kalıcı işbirliği kurulabilmiş değil. Mısır’daki ‘isyan’ı görünce aklına sadece İran gelenler var. Hatta bir TV kanalında, programa katılan bir Mısırlı ‘eylemci’ye bu soruldu. Başörtülü olmayan o ‘eylemci’ de, “Benim hâlim bunu mu gösteriyor?” diye bir anlamda hayretini ifade etti.
Aynı şekilde Tunus’taki hâl ve gidişi anlatan başörtülü bir hanım, “Ben 15 gün önce bu hâlimle herhangi bir karakola dahi giremiyordum. Yüzünü ve başını açmayanlar hiç bir devlet dairesine gidip işini takip edemiyordu. Bin Ali gitti, 15 gündür rahatladık” diyordu. (NTV, 31 Ocak 2011)
Bu beyanlar, bazı İslâm ülkelerindeki ‘yasak’ların Türkiye’yi bile arattığını akla getiriyor. Bu ülkelerdeki tartışmalar, Türkiye’yi öne çıkarıyor, ama keşke gerçek anlamda ve her konuda örnek olabilsek. Tunus ve Mısır’da yaşananlar Türkiye’nin sorumluluğunu daha da arttırdı. Güzel örnek olabilirsek hem biz, hem de bütün dünya kazanır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi