Hakîm, fehim, müstakim, mekin ve emin...
Herhangi bir konunun uzmanı olan kişilerin; kitaplarını, makalelerini okumak; televizyonda katıldıkları programları izlemek, elbette faydalı bir şey. Ancak, konuşmalarını doğrudan izlemek ve bu arada aklınıza takılanı sorabilmek, çok daha güzel bir durum.
UTESAV'ın (Uluslararası Teknolojik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı) mutad aylık toplantılarının Şubat konuğu olan Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, devlet, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, anayasa, kanun... vb. konularda çok faydalı bilgiler aktardı katılanlara.
Erdoğan'ın konuşmaları katılanların sorularıyla açıldıkça, ülkemizde hukuk alanında olup biten bazı şeylerin nasıl olup da olabildiği konusundaki kafa karışıklığımız da giderildi belli ölçüde.
Hukuk devleti kavramının, devletin oluşturduğu hukuk temel alındığında, aslında 'hukukun üstünlüğü' manasına gelmeyebileceğini ve bu hususta atılan nutukların aldatıcı olabileceğini kavradık, mesela.
Türkiye'de adalet sisteminin halk merkezli değil, devlet merkezli olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun devlet iktidarını sürdürmeye yönelik bir sistem oluşturduğunun altını çizerek, Türkiye'deki hukuk sisteminde temel bir zihni dönüşümün gerçekleştirilmesi gerektiğini vurguladı
Şu sözler Prof. Mustafa Erdoğan'ın konuşmasından:
"Kanunlar değişmeli ama bu yeterli değil. Devleti her şeyin üstünden tutan, bireyi değil devleti önceleyen zihniyetin de değişmesi gerekmektedir. Bu değişim sağlanmazsa yasaların değişmesi yeterli olmaz. Uygulamalarda yaşanılan sıkıntının temel nedenleri de bu zihniyet probleminden kaynaklanmaktadır. Hukuk sistemimiz haktan kopuktur. Hukukun hak merkezli, toplum merkezli olması gerekmektedir. Maalesef bizde adalet sistemi devlet merkezli bir yapıya sahip. Haksız hukuk, halksız demokrasi olmaz. Hukuk sistemimiz devletle özdeşleştiği için vatandaş yargıyı sığınacak bir yer olarak değil, devletin kendisi olarak görüyor."
Prof. Mustafa Erdoğan'ı dinledikten sonra, hafta sonu yapılan Dostlar Meclisi toplantısında da, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu'yu dinlemek, hoş bir tesadüftü şüphesiz.
Prof. Kuzu da, yaptıkları ve yapmakta oldukları hususunda bilgiler verdi ve soruları cevaplandırdı.
Her iki toplantıdan sonra akılda kalan ise Türkiye'de kendilerini devlet olarak kabul eden ve devleti temel alarak, halkı yönetime dolayısıyla yasamaya katılan değil, var olana uymak zorunda olanlar olarak kabul edip, hatalı bir hukuk sistemi oluşturan çevrelerin; bunun böyle sürmesi için ellerinden geleni yapmaya devam ettikleri.
Anayasa ve kanunlar tamamen değiştirilse de, uygulamadakilerin zihniyetinin büyük önem taşıdığı ve bu zihniyet yapısı değişmedikçe, problemlerin bitmeyeceği açık...
Prof. Mustafa Erdoğan, konuşması sırasında Mecelle'deki hâkim tarifini aktarınca, çözüm de ufukta belirir gibi oldu bir anlamda.
Mecelle-i Ahkam-ı Adliye'nin Fasl-ı Evvel'indeki, hâkimlerin nasıl olması gerektiğine dair 1792. Madde şöyle:
"Hâkim, hakîm, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır."
Bu cümle, hukuk sistemimizin karşı karşıya bulunduğu sıkıntıları kolaylıkla halledebilecek altın formül gibi bir şey aslında.
Mahkemelerde, hukuk bilgisi ve kanaatine göre hükümler verecek olan 'Hâkim' şöyle olmalı Mecelle'ye göre: Hakîm, yani her şeyi inceliğiyle bilen buna göre yerli yerinde ve hikmetle hükmeden; fehim, yani zeki, anlayışlı, kavrayışlı; müstakim, yani doğru ve doğruluktan şaşmayan; emin, yani emanete sahip olan, kendisine güvenilen; mekin, yani sakin, rahat, vakar sahibi; metin, yani güçlü , metanetli...
Yukardaki özelliklere sahip hakimler yetiştirilebilirse, hukuk sistemimizle ilgili bütün sıkıntılar hallolacaktır herhalde, ne dersiniz?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.