Nizam köpürüyor, med vakti deniz...
Bir dönem değişiyor, bir devir tarihe gömülüyor. Dünya yeni bir nizama yürüyor.
Bundan önceki dünya haritası Avrupa’da ve İngilizler eliyle çizilmişti. Bu haritada Türklere de bir yer verilmişti. Bolşevik ihtilalinin hatırına. Türkler Misak-ı Milli ile memnun edilmese idi, Sovyetlerin kucağına düşebilirdi!
Lozan’la önce Antakyasız, İskenderunsuz, daha sonra Musulsuz, Kerküksüz Misak-ı Milli’yi baş tacı ettik. Maddî istiklâlimizi aldık, manevî istiklâlimizi kurban ettik.
Milletimizi yapan değerlerin özü olan dinimizden vaz geçtik. Hıristiyan olmadık ama “laik” olduk!
Birinci dünya harbinden sonra Türklere az, Araplara çok yer verilmişti elbette.
Birinci dünya savaşından önce Türklerin, arapların, ve diğer müslüman kavimlerin bir devleti vardı: Osmanlı...
Savaştan sonra türklerin bir devleti oldu, arapların pek çok!..
Avrupa dünyayı nizamlarken, mahallî olarak zapturaptı sağlayacak ideolojiler üretmekten de geri kalmadı. Elbette bunlar batıda tasarlandı, mahallinde vücut buldu.
Kemalizm de bu ideolojilerden biri idi. Kemalizm bir savaş sonrası ideolojisi idi. Sömürgecilerin savaşla yapamayacaklarını, barış döneminde yapmak üzere oluşturulmuş ideolojilerden biri.
Sömürgeci sizin ülkenizde ne yapmak ister?
Devletinizin yönetimini değiştirir önce. Şeklini, yapısını değiştirir sonra. Halkın dayanağı olan, mukavemet üreten değerlere savaş açar. Ülkenin halkını her bakımdan kendi halkına benzetmeye çalışır. Bu kılık kıyafetten inanca kadar uzanan bir süreçtir.
Türkiye’nin ideolojisi bunu yapmadı mı on yıllardır....
Türkiye’yi yönetenler ideolojiyi dinin yerine koydular. değişmez, değiştirilemez saydılar.
Dünyada değişmeyen şey değişimdir oysa.
Şimdi dünya yeniden nizamlanıyor.
Üstad’ın tabiriyle
Nizam köpürüyor, med vakti deniz...
Arap denizi kabarıyor. Batının pek sevdiği, istikrar unsuru saydığı, her türlü zulümlerini görmezden geldiği şefler, diktatörler sapır sapır dökülüyor. Tunus’tan Mısır’a vuran dalgaların bir ucu Yemen’e, Bahreyn’e varıyor. Öbür ucu Cezayir’e, Fas’a...
Batılı efendiler de anladılar, geçen yüzyılın ideolojileri ile bu ülkeleri daha fazla oyalamak mümkün değil.
Türkiye ideolojisiyle demokratik yapı içinde hesaplaşıyor. 1950’den beri uzun bir süreç. Diyebiliriz ki, ancak şimdilerde ideoloji geriletilebiliyor. Bürokraside, yargıda, ilmiyede...
“İdeolojisiz yaşanmaz” diyerek ideolojilerinin efendilerine hulus çakanlar seslerini yükseltiyorlar. Milletin tepesinde balyozlar sallandırıyorlar, fırtınalar estiriyorlar...
Fakat bu fırtınalar dinecek, bu balyozlar inecek.
Türkiye kendi yolunu bulacak, nehir yatağına avdet edecek.
Arap dünyası, 20. Yüzyılın deli gömleğini çıkarmak için ayaklandı. İdeolojilerini, değişmez, değiştirilemez şeflerini tarihin çöp sepetine atmaya yürüyor.
Elbette bir belirsizlik var. Bundan sonra ne olacak?
Nehir yatağını bulacak.
İslâm coğrafyasında nehir yatağında aktığında, normal avdet ettiğinde dünya başka bir dünya olacak!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.