Y. Bülent Bakiler

Y. Bülent Bakiler

Çerkezlere yakıştıramadım

Çerkezlere yakıştıramadım

Bursa’da yaşayan Çerkezlerden elli kadarı Orhan Gazi Parkı’nda bir araya gelerek açıklama yapmışlar: “Biz de Çerkezcenin eğitim dili olmasını istiyoruz” demişler ve ilâve etmişler: “147 yıldır Anadolu’da yaşıyoruz. 147 yıl, bu ülkenin tarlasında çiftçi, fabrikasında işçi olduk. Savaşlarında öldük. Bu topraklar için ölürken Türkçe bilmiyorduk. Şimdi ana dilimizi bilmiyoruz!”
Doğrusu böyle bir açıklamayı beklemiyordum. Göreceksiniz çok yakında, başka istekler de olacaktır.
Çerkezlere karşı hiçbir menfi düşüncem yok. Aksine çok yakın, yürekli, vatansever Çerkez arkadaşlarım oldu. Babamın çerçevelettiği bir Şeyh Şamil resmi, tam otuz yıl, misafir odamızın başköşesini süsledi. Yalnız, Bursa’daki Çerkez açıklamasını çok şaşırarak, çok utanarak okuduğumu yazmak istiyorum:
“147 yıl, bu ülkenin tarlasında çiftçi, fabrikasında işçi olduk. Savaşlarında öldük” deniliyor. Ne demek yani? Anlayamıyorum: 147 yıl önce Rus zulmünden, hatta yok olmaktan kaçarak Türkiye’ye sığınan Çerkez kardeşlerimize, devletimiz, vatanımızın en güzel bölgelerinde yer verdi. Ev verdi, tarla-tapan verdi. Çerkezler o tarlalarda Türkler gibi kendileri için çiftçilik yaptılar. Devletimizin fabrikalarında Türkler gibi kendileri adına çalıştılar. Kazandıklarını istedikleri gibi harcadılar. Ne demek yani? Devletimiz, Kafkasya’dan koparak Türkiye’ye sığınan Çerkezleri, kat’iyyen çalıştırmamak kaydıyla, onlara maaş mı bağlayacaktı? Savaşlarımızda, Çerkez kardeşlerimiz de Türk komşuları gibi kendi namusları, şerefleri, hürriyetleri için cepheye koşacaklardı. Böyle iddialarla ortaya çıkmak ayıptır.
Bursa’nın Orhan Gazi Parkı’ndaki o talihsiz açıklama, bana 1975 yılında, çok sevdiğim bir Çerkez ağabeyimden dinlediklerimi hatırlattı. Öfkelenerek anlatmıştı:
“Benim dört yeğenim var. Dördü de üniversite talebesi. Geçen Ramazan Bayramında bana gelmişlerdi. Sözün bir noktasında kursaklarındaki ihaneti önüme dökmüşlerdi. Demişlerdi ki: ‘Dayı! Biz, diğer arkadaşlarımızla da bir araya gelerek çok önemli kararlar alıyoruz. Bizim de bu Türkiye’de, kendimize ait bir vatanımız, bir bayrağımız olmalı. Çerkezce eğitim yapan okullar açmalıyız. Biz, daha ne zamana kadar bu Türklerle birlikte yaşayacağız, Türklerin kölesi mi olacağız dayı?’ dediler. Cinlerim başıma çıktı. Artık açtım ağzımı, yumdum gözümü. Dedim ki: ‘Siz tam alçakça, namussuzca konuşuyorsunuz. Siz kimin yurdunda ayrı bir vatan kurup, ayrı bir bayrak açacaksınız? Be nankör adamlar! Sizin vatanınız Kafkaslarda, şimdi Rusların işgali altında! Ayrı bayrak, ayrı dil mi istiyorsunuz? Gidin kurtarın Rus zulmündeki vatanınızı. Kendi bayrağınızı, okullarınızı, orada kendi vatanınızda açın. Be nankör, be utanmaz adamlar! Bu Türkler, en zor, en karanlık günlerimizde, bize vatanlarını açtılar. Bizi ordularına aldılar. Meclislerine seçtiler. Bizim Çerkez asıllı bürokratlarımız, bakanlarımız, başbakanlarımız oldu. Türkiye’de, istediğimiz yerde ev-bark edindik. Şimdi siz, Türk’ün bu asaletine minnettarlığınızı, onun vatanını bölerek mi göstereceksiniz? Bu yaptığınız alçaklıktır, ahmaklıktır! Namussuzluktur! Defolun gidin evimden! Bir daha da bana gelmeyin!’ dedim. Çıkıp gittiler. 3-5 gün sonra tekrar geldiler. Dayı dediler düşündük-taşındık siz çok haklısınız! Sizden af dilemeye geldik!
Ben de affettim onları. Ama başıboş da bırakmadım haaa!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Y. Bülent Bakiler Arşivi