Millet büyüğümüzü uğurladık
Dünkü yazımda, Necmettin Erbakan’ın devlet töreni ile uğurlanmak istemeyişini, “millet adamı olarak ‘millet töreni’ ile uğurlanmak istiyor” şeklinde değerlendirmiştim. İşte dün sabahtan itibaren Fatih Camii ve çevresinde yaşananlar da bu tezimin apaçık göstergesiydi.. O bir millet adamıydı, son yolculuğuna da millet uğurladı.
CENAZESİ DE İSYANDI
O Bir İsyankârdı.. O bir Asiydi.. Evet Erbakan’ın İstanbul’a defnedilmek istenmesiyle ilgili olarak aklıma ilk gelen söz bu oldu. Çünkü İstanbul Erbakan için, isyanın sembolüydü. O, isyanını 1969’dan bu yana sürdürdüğü siyasi mücadelesinde hep ortaya koydu. Sistem, partilerini kapattı, o yeni siyasi partiler açarak yoluna devam etti. Bir netice vermeyeceğini bile bile titizlikle hazırladığı savunmalar da, artık yolun sonuna geldiğini göre göre Güven Hastanesi’nde kurmaylarıyla yaptığı toplantılar da bu isyanın içinde bir yerlerdeydi aslında. Ta en başından beri yanlış giden şeyleri değiştirmeye kendini adamış bir adamın isyanıydı. İki temel prensip üzerine oturtmuştu siyasi söylemini; adil düzen ve ağır sanayi hamlesi.. Ve 5 siyasi parti kurdu, birçok kez hükümet ortağı oldu.. Başbakanlık, başbakan yardımcılığı yaptı ama istediği adil düzeni de gerekli gördüğü ağır sanayi hamlesini de başaramadığını düşünüp kahroldu. Her gün buna isyan ediyordu. SP Kongresi’nde yeniden Genel Başkanlık koltuğuna oturmasının da tek nedeni buydu.. Bir ümit yarım bıraktığı (ya da yarım bıraktırılan) işlerini tamamlamak istiyordu. Ve hastaneye kaldırıldığında artık buna vakti kalmadığını fark etti.. Dedi ki; “Devlet töreni istemiyorum, İstanbul’a defnedilmek istiyorum.” İşte İstanbul, tam da bu isyanın yansımasıydı. Sonradan bir proje olarak ortaya çıkan “Ankara”dan farklıydı İstanbul. İstanbul bir gerçeklikti. İki kıtayı, iki denizi birbirine bağlayan, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir medeniyetti. Türbesinin hemen önünde cenaze namazını kıldıkları Fatih Sultan Mehmed Han’ın, İstanbul’u fethedeceği, Peygamber Efendimiz tarafından 7. yüzyılda müjdelenmişti. Fethi ile çağların değiştiği, Osmanlı Anadolu-Rumeli toprak bütünlüğünün sağlandığı, ipek yolunun kontrolünün Türklere geçtiği bir kent İstanbul. Nice halifelerin, nice komutanların, nice hükümdarların ebedi istirahatgâhının bulunduğu kent İstanbul. Ve Erbakan da, bando-mızıkanın olmadığı bir “millet töreni” ile işte bu İstanbul’a defnedilmeyi istedi. Tabutunun üzerinde sadece kelime-i tevhid ve ayet-i kerime olsun istedi. Hatta belki o; “Mücahit Erbakan” sloganları atılmasını da istemezdi. Kimbilir belki oğlunun çıkıp siyasi mesajlar içeren bir konuşma yapmasını da istemezdi belki. Son ana kadar “Başbakan konuşma yapacak” diyorlardı. Başbakan’ın konuşma yapmaması da belki bundandır. Ama her şeye rağmen, böyle bir lider, ancak böyle uğurlanırdı sonsuzluğa..
CHP’LİLER NOT ETTİLER
CHP, birlikte Kıbrıs Barış Harekatı’nı yaptıkları Erbakan için son derece önemlidir. Savundukları değerler birbirleriyle tamamen zıt olsa da, kader birliktelikleri vardır. Beraber siyaseten yasaklanmışlar, parlamentoları kapatıldığında o sancılı süreci birlikte aşmışlardır. Dahası bir dönemin sembolüdürler. Bir kuşaktır bu. Deniz Baykal’ın Erbakan’ı uğurlamaya gelmesi de, işte o kuşağın vedalaşmasıdır. Ve Kılıçdaroğlu’nun o saatlerde İngiltere’de olmasını ise CHP seçmeni elbet not etmiştir. Çünkü Kılıçdaroğlu bilmeli ki, CHP’ye sadece ADD üyeleri oy vermiyor. Katı Kemalist, laikçi bir tabanı yok CHP’nin. Doğru yönetilirse eğer, sosyal demokrat bir seçmeni de vardır bu partinin. Ve o seçmen, parti başkanlarını bu en insani görevi yerine getirirken görmek isterdi.
MİLLİ GÖRÜŞ’ÜN GELECEĞİ
Bugünkü yazımda, siyasetin kartlarını Hoca’nın vefatıyla da kardığını açıklayacaktım size. Yerim kalmadı. Çok konuşacağız daha. Ama sadece ipucu vereyim. BBP’yi, Çiller ve Zeybek’li DP’yi, Şener’in Türkiye Partisi’ni takip edin. Kalın sağlıcakla.