Kalem tutan elle tetik çeken el bir olamaz
Washington, DC
Fikir hürriyetinde ölçü fikir namusudur. Kalemi eğilip bükülmeyen, kara çalmayan, ideolojik şartlanmışlıklara mahkûm olmayan, ülkemiz ve ülkemiz değerlerine karşı çalışmayan kalem... hangi dünya görüşünde olursa olsun önüne set çekilmemeli, bileğine kelepçe takılmamalı.
Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu, Tayyip Erdoğan... gibi onlarca kalem veya kelam sahibine karşı işlenmiş ayıplar temizlenmeden yeni ayıplar işlenmemeli.
Düşünen beyin katsayısı yüksek ülke müreffeh ülkedir.
Aksi sabit oluncaya kadar herkes, masumdur. Bu, beynelmilel ve tarihi insanlık kadar eski bir hukuk kaidesidir. Nezarette olan veya tutuklu hiçbir gazeteci henüz mahkûm değildir. İçerideki herkese geçmiş olsun diyoruz. Onların ailelerinin hangi azaplarda olduğunu, kendilerinin hangi ruh hallerini yaşadıklarını çok iyi tahmin etmekteyiz. Peşin hüküm hatadır. Kimse, kimsenin kendinden daha az vatansever olduğunu iddia edemez. İdamlık tutuklunun beraat ettiği çok görülmüştür. Allah, hiç bir masuma çektirmesin. Biz her masumun acısını paylaşıyoruz. Kimse, ama hiç kimse hak etmediği muameleye maruz kalmamalı. Onun adı zulümdür. Kürsü dokunulmazlığı da fikir dokunulmazlığı da olmalı. Karanlık kaynaklardan beslenmedikçe, oralara dahil olmadıkça sırf görüş ve yazılarından dolayı hiçbir kalem ceza görmemeli.
Kimsenin kanunların üstünde olmadığı da ayrı bir gerçektir.
Sokağa çıkan meslektaşlara bir sorum var? Neden çifte standart? Neden bizimkiler ve ötekiler? Bizim hakkımızda ve daha başka meslek mensupları hakkında davalar açılmışken ve açılırken niçin zerrece rahatsızlık duymadınız da şimdi sokağa dökülüyorsunuz? Aynı gök kubbeyi ve aynı toprakları sevmekteyiz, hepimiz fikrimizi paylaşmak için elimize kalem aldık. Düşünmekte, konuşmakta ve yazmaktayız. Öyleyse niçin bu fark?
Rahim Er, hem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ve hem de avukatlık yapmasa da İstanbul Barosu’na mensuptur. İkisinde de kıdemi eski. 25 Şubat 2009’da yüzyılın en büyük kazalarından birini yaşadı. 3 yıldır mecburen yurt dışında. Bugün gazeteciler göz altına alındı diye öfke ile konuşan bu odaların yöneticileri, neden O’na bir kere bile bir telefon açmadılar, bir mektup yollamadılar? Bu mesleki olduğu kadar insani bir görev değil midir?
İşte Türk aydının meselesi budur. Bir kısım Türk aydını ötekileştirme taassubuyla malul. Ayırımcılık yapmaktan hiç kurtulamadı. Bundan kurtulabilirsek belki şunlar yaşanmaz.
Bir anlaşılmazla karşılaştık.
İktidara iyilik mi yapılmakta kötülük mü?
Terör örgütünün eylemsizlik kararıyla kalemli kuvvetlerin sokağa dökülme tarihlerinin çakışması nasıl bir tesadüftür?
Millet olarak bir kere daha mı oyuna geliyoruz?
Polisi, yazarı, siyasetçisiyle bu ülke bir yerlerden bir kere daha mı tuzağa düşürülmekte?
Kalemleri ürkütmek değil çoğaltmak ihtiyacındayız.
Öyleyse:
Çare sevgi.
Çare soğukkanlılık.
Çare sağduyu.
Kalem tutan elle, tetik çeken el bir olamaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.