'Yargıyı rahat bırakın'
SORUŞTURMAYI yargı açıyor, davaya yargı bakıyor... Yargıyı rahat bırakın... Yargının kararını bekleyin...
Böyle manşetler görüyorum, böyle yorumlar okuyorum.
Bu kural geçerliyse AK Parti hakkında kapatma davası açılır açılmaz eleştirmekle yanlış yapmışım!.. Tayyip Erdoğan hakkında “halkı kin ve husumete tahrik”ten ceza davası açılır açılmaz eleştirmekle yanlış yapmışım...
Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun bilinen tasarruflarını eleştirmekle yanlış yapmışım...
Fethullah Gülen hakkında “terör örgütü kurmak, yönetmek” suçundan dava açıldığında, daha delilleri görmeden, “tek kişilik ve silahsız terör örgütü olmaz, bu dava siyasi” diye eleştirmekle de yanlış yapmışım...
“Yargıyı rahat bırakalım” deyip susmam lazımmış!
Yargıyı eleştirmek
Hayır, yargıyı eleştirmek doğruydu.
AİHM kararlarında da belirtildiği gibi, “yargı üzerinde kamuoyu denetimi” demokratik bir gerekliliktir, “adil yargılanma hakkı”nın da gereğidir.
Elbette eleştirinin saygılı bir üslupla ve hukuk diliyle yapılması da lazımdır.
Freedom House’un ülkelere basın özgürlüğü puanı verirken uyguladığı kıstaslardan biri şudur:
“Yargıçlar basın özgürlüğünü destekliyor mu?”
Bu, kanunlardan önce bir kültür meselesidir ve ancak eleştirilerle gelişir.
Yargıtay’ın Hrant Dink’i mahkûm etmesini ben bu düşünceyle eleştirmiştim.
Bugün Nedim Şener gibi kişiliğini bildiğim bir gazeteci tutuklanınca, “yargıyı rahat bırakalım” diye susmak mümkün mü?
Dünya görüşlerimizin ve siyasi duruşlarımızın farklı olması, hukuk ve özgürlük anlayışımın yanında ikincil bir meseledir.
Kaldı ki Türkiye’de genel olarak tutuklamaların ölçüsüz olduğu, bir alışkanlık halinde sürüp gittiği de bir gerçektir. Adalet Bakanı Sadullah Ergin de söyledi bunu.
Gazeteci ve yargı
“Şu kadar gazeteci hakkında soruşturma açıldı” denildiğinde listenin içinde Hüseyin Üzmez de bulunmaktadır! Asıl mesleği gazetecilik olmayıp haklarında fiili terör eylemi soruşturması yapılanlar da bulunmaktadır.
Onun için “şu kadar gazeteci soruşturuluyor” genellemesine ben hiç itibar etmedim.
Bunlardan ayrı olarak, gazetecinin, “gazetecilik dışında” her vatandaş gibi siyasi faaliyetlerde bulunma özgürlüğü de vardır.
Bu faaliyetlerin “terör örgütü üyeliği” sayılabilmesi için deliller konusunda çok titiz ve dikkatli olmak gerekir.
“Terör örgütü üyeliği” kavramını otoriter bir anlayışla geniş yorumlamak ve yine otoriter bir anlayışla özgürlük kavramını dar yorumlamak haksız uygulamalara yol açar.
Fethullah Gülen hakkındaki dava böyleydi.
Bu şekilde ölçüyü kaçırmak özgürlükler için ciddi bir tehlike oluşturur. Haklı gerekçelerle ve ciddi delillerle açılan Ergenekon soruşturmalarında da “ölçünün kaçması” tehlikesi ortaya çıkmıştır.
Cumhurbaşkanı’nın uyarısı
Cumhurbaşkanı Gül’ün şu uyarısı fevkalade önemlidir:
“Savcılar ve mahkemelerin sorumluluklarını yerine getirirken daha titiz davranmalarını, insanların ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak şekilde davranmalarını beklemekteyim.”
Sayın Gül’ün deyişiyle, “kamu vicdanında kabul görmeyen gelişmeler” Türkiye’nin dış itibarına da zarar vermektedir.
Freedom House’un kayıtlarında basın özgünlüğü konusunda Türkiye’nin puanı “eksi 51”, ABD’nin puanı “eksi 18” iken, “Türkiye’de basının ABD’den daha özgür olduğunu” söylemenin hiç bir inandırıcı tarafı yoktur.
Hükümetten sadece iki duyarlı ses işittik: Bülent Arınç ve Ertuğrul Günay en azından “üzüntü” belirttiler.
Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin iç istikrarı bakımından iktidara şunu hatırlatmayı bir yurttaşlık görevi sayıyorum: Hiçbir gazetecinin özgür faaliyeti, toplumda, onu bastırmanın zaman içinde oluşturacağı basınç kadar ‘patlayıcı’ olamaz!
Basın hürriyeti sadece felsefi bir değer değil, siyasi bir emniyet supabıdır aynı zamanda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.