Patolojik Yumurta
Abant İzzet Baysal’da “Referandum Sonrası Türkiye” konulu bir konferans vermek üzere kürsüye çıkan Mümtaz’er Türköne, “faşist” bir saldırıya maruz kaldı. Faşist tanımlaması bana ait değil. Ben olsam, zeka eksikliğine vurgu yapan bir tanımlama yapardım. Ama CHP’li Süheyl Batum, kendisine yapılan benzer bir protestoyu “faşizm” diye nitelemişti.. Doğrusu ben de çok yanlış bulmadım. Takip etmişsinizdir. Önce sloganlar attılar, sonra yumurta attılar. Ağızlarında slogan vardı slogan attılar, ellerinde yumurta vardı, yumurta attılar. Ellerinde başka bir şey olsaydı, sanırım o öfkeyle onu da atarlardı ve Mümtaz’er Hoca, bunca yılın aktivisti, hayatının en “dingin” döneminde “kim attı”ya giderdi.. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bu önermenin de kaynağı ben değilim. Bu da CHP’den alıntıdır.. CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu söylemişti.. “Bugün yumurta atan yarın taş da atar..” Bunu da doğrusu çok yanlış bulmadığım için olduğu gibi kullanmaya karar verdim..
Gelelim, Bolu’da atılan yumurtaların kaynağına.. Birkaç ay önce, İstanbul’da, kendisine öğrenci süsü vermiş birkaç genç, kendilerini polise dövdürmüşlerdi biliyorsunuz. (Detayına girmeye gerek yok. Artık neyin ne olduğu çıktı ortaya..) İşte bu hadiseler üzerine Mümtaz’er Türköne, kendi hayatından ve yakın tarihten yola çıkarak bir tanımlama yapmıştı. Aslında bu tanımlama, o gençleri korumaya yönelik bir tanımlamaydı. Polise, şiddet uygulamamasını salık veriyordu.. Çünkü Hoca’ya göre, bu gençlerin psikolojik yardıma ihtiyacı vardı.. Çünkü çözümü şiddette arayan gençlerin sorunu, ekonomik, siyasi, kültürel ya da sosyal değil, tamamen “patolojik”ti.. Çünkü Hoca, üniversitelerdeki öğrenci kolektiflerini çözmüştü. Hoca’ya göre, marjinal sol grupların bir araya gelmesiyle oluşturulan kolektiflere üye gençlerin temel sorunu başedemedikleri bireysel sorunları. Bu sorunlarını halledemeyen bu gençleri bir araya getiren güç ise, hem onlar üzerinden varlığını sürdürüyor hem de onların yansıtma yapmalarına olanak sağlıyor. Denklem basit. Ve bu gençler bunu görmekten uzaklar. Şimdi dönüp bakın İzzet Baysal’a... Altın tepside sunulmuş bir fırsat. Karşılarında kendilerini bu denli sert eleştiren adam oturuyor. Dünyanın en anlaşılabilir, en diyalog kurulabilir adamı. Daha evvel bir başka üniversitede, kendisini protesto etmek üzere hazırladıkları bildiriyi okuyan öğrenciye mikrofon tutmuştu. Sesi daha gür çıksın diye.. İşte o adam kalkmış gelmiş karşınıza oturmuş.. Yumurta atacağına, fikrinle, düşüncenle hakkından gelsene konuşmacının..
Başta da dedim. Benim bu arkadaşlar için kullandığım; “faşist”, “patolojik” gibi tanımlar bana ait değil. Ödünç aldığım tanımlar. Ben olsam zekalarına vurgu yapardım.. Zira zeki biri, yumurta atmak yerine, geldiğine-geleceğine pişman eder bu tanımı ortaya koyanı. Neden mi? Arkadaş, karşınızda oturan adam, sıradan bir adam değil. Kardeşin kardeşi vurduğu dönemin eylemcilerinden biri, aynı zamanda bir akademisyen, aynı zamanda bir ideolog ve bir politikacı eşi.. Sana tüyo mu vereyim şimdi? Her bir başlıktan birer soru sorsan sınıf atlarsın.. Sen kalkmış yumurta atıyorsun. Zekice soracağın soruların olmadığı için mi acaba?
Hey gibi Tansel Çölaşan.. Görüyor musun saldığın gençlerin halini? Bu gençlerin yumurtaları da “halkta sevinçle karşılandı” mı, Menderes’in idamı gibi?.. Artık yemiyorlar hanımefendi. Sizin de eşinizin de yalanlarına karnı tok insanların. En fazla bunu yapabilirsin artık. Birkaç hastalıklı genci, Mümtaz’er Hoca’ya yumurta atmaları için yüreklendirebilirsin. Bu.. Ama gayrısı için geçmiş olsun. Son söz: Mümtaz’er Hoca,”patolojik” tanımında ne kadar haklı olduğunu bizzat yaşamış durumda. Doğrusu bilimsel tespitin safhalarından “deney ve gözlem” de tamam demektir. Kalın Sağlıcakla..