Dünya ‘Mersin’e, biz ‘kışla’ya!
Hâl ve gidişe bakılırsa askerlikle ilgili tartışmaların biteceği yok. Bir taraf “Süre kısalsın, profesyonel askerlik başlatılsın, bedelli askerlik de olsun” derken, öte taraf; “Hayır, aynen kalsın hatta süre daha da uzasın” bile diyor.
Hür ve demokrat ülkelerde meselelerin tartışılması tabiîdir. Tartışılır ve neticede doğru olduğuna karar verilen uygulama başlar ve hayat devam eder. Ancak Türkiye’de çoğu zaman ‘tartışma’dan ziyade bu meselelerin ‘kavga’sı yapılıyor.
Meselâ, ana muhalefet partisi TBMM’ye bir teklif sundu ve askerlik süresinin kısalmasını, bedelli askerlik uygulamasının başlatılmasını, vs. istedi. Elbette teklif sunuldu diye hemen kabul edilecek değil. Konuşulur, tartışılır ve uygun ise uygulama başlar.
Ana muhalefetin bu teklifi iktidar tarafından ‘kökten’ reddediliyor. İtirazlar dile getirilirken de meselâ ‘Bedelli askerlik olmaz’ bile diyorlar. Oysa hatırlamak lâzım ki geçmiş tarihlerde hükümete mensup bazı bakanlar ya da iktidar partisinin milletvekilleri ‘bedelli askerlik’ uygulamasından yana beyanlarda bulunmuştu. Peki, gerçekte kendilerinin de istediği bir uygulamayı başka bir parti gündeme getirdi diye şimdi reddetmenin gereği var mı?
Teklif edilen yanlış ya da uygulanma imkânı olmayan bir şey olabilir. O halde bu mesele bir problem olarak Türkiye’nin önünde duruyorsa, hükümet ‘uygulanabilir bir yol’u ortaya koyması lâzım. Yani, muhalefetin teklifine olmaz diyen, ‘olabilir’ bir teklifi gündeme getirmesi lâzım. Çünkü herkes biliyor ki, askerlik süresi ciddî bir problem. Dolayısı ile geçmişte olduğu gibi ‘bedelli’ uygulaması her zaman gündemi meşgul ediyor. Geride bıraktığımız yıllarda olan bir uygulama, şimdi niçin olmasın?
Bakınız, bir kaç yıl önce ‘sözleşmeli askerlik’ de olmazlar listesindeydi, ama bu konuda yeni bir kanun çıktı ve belli şartları taşıyanlar profesyonel olarak maaşla askerlik yapacak. Demek ki, geçmişte olmayanlar şimdi olabiliyor. O halde bedelli de olabilir, ‘mevsimlik askerlik’ de mümkün.
A. Turan Alkan, Zaman’daki yazısında Almanya’dan yazan bir okuyucusunun mektubunu kamuoyu ile paylaşmış. Türkiye’deki askerlik tartışmalarına ışık tutan mektup şöyle: “On yıl kadar önce takdir-i İlâhî eşimle evlenip Almanya’ya geldiğimde o üniversite ikide öğrenciydi ve programı gereği bazen Cumartesi, bazen Pazar, bazen de bütün haftasonu ve yaz tatillerinde sık sık ‘askere’ gidiyordu. (Alman vatandaşı olduğu için.) Toplam askerlik süresi saat cinsinden hesaplanmış; bu şekilde askerliğini yedi senede tamamlayacağını söylemişti de inanmamıştım ama Türkiye’deki eş dost da hiç inanmadı. Üstelik süresi bitmeden çocuğumuz olduğu için askerliğini yapmış kabul ederek eşime terhis kâğıdı verdi Alman genelkurmayı. ‘Doğumu yaptım, seni niçin terhis ettiler?’ diye sorduğumda eşim, resmî terhis belgesini gösterince şaşkınlığım daha arttı; çünkü çocuğunun sağlıklı gelişimi açısından askerin babalık görevinin daha üstün olduğu, askerlik zamanını evlâdının eğitimi için değerlendirmesinin daha çok önem taşıdığı kabul ediliyormuş. İsterim ki, benim on yıl önce yaşadığım şey, gecikmiş de olsa ülkemde de yaşanır ve askerlik büyük bir problemse problem olmaktan çıkar.” (Zaman, 16 Mart 2011)
Peki, Almanya’da ya da başka bir ülkede ‘parçalı askerlik’ mümkün oluyor da Türkiye’de niçin olmasın? Bu demek değil ki herkes bu şekilde askerlik yapsın. Ama nasıl ki üniversite mezunlarına ‘kısa dönem’ ya da ‘yedek subay’ olarak askerlik yaptırılıyor; o halde farklı durumlardaki kişilere de farklı sistemler uygulanabilir. Kimi bedelli olur, kimi maaşlı, kimi profesyonel ve kimi de bugünkü sistemdeki gibi yapar askerliğini... “Olmaz” demeden önce bir daha düşünelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.