Japonya’ya yardım vakti
Japonya sanki yıkıldı...
Ne ölü sayısı belli, ne yaralı, ne kayıp, ne de ziyan.
Önce büyük bir deprem, ardından gelen daha büyük bir tsunami felaketi. Derken üçüncü felaket nükleer infilak! Vahşi Batının atom adlı oyuncağını denediği bu ülke, bu defa kendi eliyle nükleer enerjinin tehdidinde.
Japonya, âdeta küçük kıyamet sahneleriyle insanlığın gözü önünde. Onlar düne kadar çalışkanlıklarıyla, tevazularıyla dünyaya ders veriyorlardı. Bu defa da maruz kaldıkları ibretle dersteler. Bir ülkenin başına gelebilecek en dehşet dolu hallere düşmüş vaziyetteler. Buna rağmen kimseden yardım istemiyorlar. Belki de yardım talebini bir saygısızlık olarak görüyorlardır. Japon hükümeti, her şeyi az gösteriyor. Sanki utanmaktalar.
Televizyon görüntülerinde sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı. Ağlamaları ne kadar sessiz ve ölçülü. Zaten sakin ve terbiyeli bir millet. Tevazu hayatlarına sinmiş. Öylesine işkolik insanlar, bizim salonlarımız kadar evlerde yaşıyorlar.
insanlığın, Japonlara borcu var:
Şöyle bir 50 yılınızı gözden geçirdiğinizde belki de bugüne kadar düşünmediğiniz bir gerçeği fark edeceksiniz.
Onlardan hayatımıza neler dahil olmamış ki!..
Tükenmez kalem, yapıştırıcı, transistörlü radyo, kol saati, fotoğraf makinesi, kamera, TV alıcısı ve derken otomobil. Eğer Japonlar, II. Dünya Harbinden sonra tezgâhlarının başına geçip, dünyada insan için üretilip de pahalı olduğundan ancak imkân sahiplerinin kullandığı, kalemden arabaya kadar endüstri ve sanayi malı olarak ne varsa onları taklit edip de dünyanın hizmetine sunmasalardı bu ihtiyaç ürünleri, belki bugün de lüks olarak kalacak, kitleler, onları hâlâ kullanamayıp sadece seyredeceklerdi.
Onlar, bunu yaparken II. Dünya Harbinin diğer mağlubu Almanya gibi dışarıdan işçi getirmedi. Durmadan, yılmadan, yorulmadan çalışıp bir harbin enkazından gıpta edilecek bir memlekete çıkarttılar. Japonya, Güney Kore ve Almanya bu bakımdan takdire şayandır.
Şimdi Japonlar, yine olanca onuru ve ağırbaşlılığıyla bu felaketi göğüslemeye çalışıyorlar. Ancak Türkiye dahil, Türkler dahil dünya, bu insanları felaketleriyle baş başa bırakmamalı. Bu, ayıpların ayıbı olur. Hele biz, hiç ihmalkâr olmayalım. Çünkü biz, Japonlarla tâ Ertuğrul Faciası’ndan beri dostuz. Ne hikmetse 1890’da maruz kaldığımız bir facia, bizi birbirimize yaklaştırdı. 17 Ağustos Marmarası bir kere daha bizi buluşturdu. Şimdi bir başka faciayla o dostluğumuz yarınlarda daha bir pekişecektir.
Zaman, bir faciadan diğer bir faciaya evrilirken bu terbiyeli insanlar, bir dost tesellisine muhtaç olduğu için devlet ve millet olarak biz, Japonların yanında yer alalım. Böylesi günlerde yapılanlar unutulmaz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.