Batı olsaydınız Libya’da ne yapardınız?
Katar merkezli El Şark gazetesinde üç hafta kadar önce yayınlanan Muhammed Nurettin imzalı bir yazıda “Batı’nın sahte değer sistemi” kınanıyor ve şöyle deniyordu:
“Batı, Muammer Kaddafi’nin savunmasız halka karşı uyguladığı katliama seyirci kaldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi zayıf bir açıklama yapmakla, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ise Libya’da olup bitenlerin kabul edilemez olduğunu söylemekle yetindi.
Uluslararası toplum... Libya’ya herhangi bir yaptırım veya uçuş yasağı uygulamadı. Bu husus, katliamını sürdürmesi için Kaddafi’ye bir mesaj niteliğindeydi.” (“Tutumlarla Çıkarlar Arasındaki Mesafe”, BYEGM, 28 Şubat 2011)
Aynı günlerde Radikal’de tercüme edilen bir başka Arapça makalede ise yine “Batı’nın iki yüzlülüğü ve çifte standardı” lanetleniyordu. Buna göre, Batılı liderlerin “Libya hükümetini diyaloğa çağıran cılız tavrı”nın tek sonucu “Kaddafi’ye isyanı bastırabilmesi için zaman tanımak” olmuştu. (Yaser Saad, “Batı Dünyası, Libya Halkını Ezen Kaddafi’nin Suç Ortağı,” Radikal, 1 Mart 2011)
Kısacası Batı, geçen ay, Kaddafi’ye “dur” demediği için ahlaksızdı...
Sonra işler değişti. Kaddafi gözünü iyice karartıp Bingazi’ye saldırıya hazırlandığı sırada Batılı güçler megaloman albaya nihayet “dur” demeye karar verdiler. Arap Birliği de onları destekledi. Sonuçta BM Güvenlik Konseyi, Türkiye’nin de onayladığı bir karar çıkardı. Ve NATO uçakları Kaddafi hedeflerini vurmaya başladı.
Bizde ise Batı’nın ahlaksız olduğu fikri değişmedi. Sadece gerekçe değişti: Batı’nın suçu bu sefer “seyirci kalmak” değil, “bomba yağdırmak”tı.
“Çeçen kasabı” Putin’in kendi gerekçelerince ortaya attığı “Haçlı Seferi” lafı da pek hoşumuza gitti.
Oysa, gelin, eğri oturup doğru konuşalım; bu işte bir tuhaflık yok mu? Batı, Libya’ya müdahale etse de etmese de lanetleniyorsa, o zaman ne yapmalı? Ve eğer siz Batı olsaydınız ne yapardınız bu tablo karşısında?
Bütün bunları hafta sonundan beri süren hava operasyonuna koşulsuz destek vermek için söylemiyorum. BM’nin “uçuşa kapalı bölge” kararını desteklesem de, küstah Sarkozy’nin şımarık çıkıntılığından ben de rahatsızım. “Sivil kayıpları”na ben de çok tepkiliyim.
Ancak şunu da biliyorum ki, eğer bu BM kararı olmasaydı, Kaddafi şu an muhtemelen Bingazi’ye girmiş ve şimdiye dek aldığı 8000 cana binlercesini daha eklemiş olacaktı. Ve biz de Batı’yı, “Balinaları bile kurtarırsınız, ama Müslümanların hiç değeri yok, değil mi!” diye lanetliyor olacaktık.
Öte yandan Libya’da öne çıkan ABD, İngiltere ve Fransa’nın çok kirli bir Ortadoğu siciline sahip olduğunu da biliyorum. Bu devletlerin “idealist ve hümanist” olduğuna inanmak için de hiçbir sebep yok.
İyi ama hangi devlet “idealist ve hümanist” ki? Batılıların Libya’da “petrol arzının kesilmemesi” gibi bir derdi varsa, bizim de “30 milyar dolarlık yatırımımız” yok mu? “İç politika hesapları” orada işliyor da bizde hiç mi anlam ifade etmiyor?
Demek istediğim, hem Libya’da hem de Ortadoğu’da olanları biraz daha az komplocu değerlendirmek gerektiği. Evet, hafızamızda ABD’nin haksız Irak işgalinin oluşturduğu haklı tepki var. Ama aynı ABD’nin Kosova’yı Sırp vahşetinden koruyan faydalı müdahalesini de hatırlamak gerek.
Hükümetin Fransa’dan ayrı duran ve “diplomasi”yi öne çıkaran tutumu ise anlaşılır. Umarım bu diplomasi koridoru işler ve NATO’nun sopasını gören Kaddafi Türkiye gibi aracılarla hizaya gelir. Ve umarım biz de bu meseleleri biraz daha rasyonelce tartışmayı başarabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.