Türkiye hangi Suriye’ye bakacak?
Türkiye’nin sınır komşusu Suriye’de giderek yükselen tansiyon, yakın gelecekte kopacak bir fırtınanın habercisi gibi duruyor. Daha Tunus ve Mısır ayaklanmaları henüz başlamışken, Suriye Devlet Başkanı Beşer Esad, ilginç bir açıklama yapmıştı: ‘Bölgenin tarihinde bu sürecin başlangıcı 1979’da İran’da yaşanan devrimdi.’
Kuşkusuz oğul Esad, babasından miras aldığı ülkenin, hızla değişen dünya dengelerinde nasıl ayakta kalacağına dair pekçok seçeneği gözden geçiriyor. İran, Şam yönetiminin son 30 yıldaki en önemli müttefiklerinden birisi. İran’la olan yakınlığı, Şam’la dünya sistemi arasındaki en önemli mesafe olarak tanımlanıyor.
Şu halde Esad’a ayaklanmaların tam ortasında böyle bir ‘İran Devrimi’ vurgusu yaptıran gerçek şöyle tarif edilebilir: ‘Eğer birileri benim ül
kemde Mısır ya da Tunus benzeri bir ateş yakmak ve iktidar dengeleri alt üst etmek istiyorsa, benim de gideceğim adres belli.’
Şam’ın siyasi derinliği
Şam, tarihe bakılınca, herhalde tek seçenekle kendisini sınırlayacak kadar derinlikten yoksun bir merkez sayılamaz. Nitekim II. Esad döneminin en önemli özelliği, Türkiye ile olan ilişkilerin akıl almaz bir hızla düzelmesi, sonuç itibarıyla neredeyse sınırların kalktığı bir döneme geçilmesi oldu.
Suriye için Türkiye, sadece İran’a karşı denge olsun diye kucak açılan bir seçenek mi? Yoksa bu ilişki daha uzun soluklu olarak yürütülebilir, hatta hızla bir entegrasyona dönüşebilir mi?
Ankara-Şam hattındaki yakınlaşma, kesinlikle İran’dan koparılma önceliğine oturtulmuş bir süreç değil. Ancak bu yakınlaşmanın doğal
sonucu, Tahran-Şam arasındaki ittifakı eskisi kadar güçlü ya da ayrılmaz olmaktan çıkarıyor.
Türkiye, dış politikadaki pekçok hamlesinde dikkatli ve sabırlı. Ancak konu Suriye olunca Ankara’yı yönetenlerin bakış açısı daha farklı hale geliyor. Sözgelimi Suriye içinde iktidar sahiplerinin, ülkedeki belli bir azınlığın temsilcisi olması, buna karşın geniş bir kesimin iktidarın dışında kalması, taraflar arasında sanki yasak gündem maddesi gibi.
Ankara, geleneksel Sünni refleksinin avantajlarını geniş bir coğrafyada kullanmaya başlasa da, mesele Şam olunca işler bambaşka bir çehreye bürünüyor.
Yeni Suriye kapıdaysa
Gelelim bugüne. Suriye’nin belli merkezlerinde başlayan protesto gösterileri, daha geniş çapta bir ayaklanmaya dönüşür mü? Şam yönetimi yıl
lardır vaad ettiği, ancak sürekli olarak ertelediği reformlarla ilgili hızlı adımlar atarak süreci kendi lehine çevirebilir mi?
Bu pek kolay değil. Ekonomik göstergeler, işsizlik, sosyal adalet ve haklar konusundaki sorunlar üzerinden bakılınca Şam yönetiminin işe gerçekten zor.
Üstelik, şu ana kadar yönetimde kendisini temsil imkanı bulamayan geniş kesimlerin, daha açık ifadesiyle Sünnilerin, birkaç reform vaadiyle yatışmaları da kolay değil.
Asıl soru şu. Son derece doğru bir politik kurguyla Suriye’yi sorun olmaktan çıkaran, hatta Türkiye’nin doğal bir parçasına dönüştüren Türkiye, böyle bir durumda hangi Suriye’ye bakacak?
Bu sorunun cevabı, Libya’dan, Mısır’dan çok daha zor. Türkiye’nin belki de en önemli avantajı, Suriye içindeki bu kırılganlığı şu ana kadar bir kart olarak kullanmamış olması. Bu da her durumda Ankara’yı, Şam üzerinde hesap yapan herkesten bir adım önde kılıyor.
Suriye’de başlayabilecek bir büyük değişim sürecinde Ankara, Beşar Esad üzerindeki etkisini elbette kullanacaktır. Ancak bunun geleceği değiştirmeyeceğini hesaba katarak, uzun soluklu bir arayışın temellerini atmaktan başka da çıkar yol görünmüyor.