Bediüzzaman’ın sosyolojik tesbitleri
Bediüzzaman’ın sosyal öngörü ve keşifleri de enteresan ve çarpıcıdır. 90-100 yıl sonraki içtimâî (sosyal/toplumsal) ve siyasî değişimleri görmüş ve takip edilmesi gereken stratejileri çizmiştir. Yüzlercesinden birkaçını nazara verelim:
nİnsanlık beş sosyolojik devir geçirmiş/geçiriyor: “Vahşet ve bedeviyet, memlûkiyet (kölelik) esâret; şimdi dahi ecîrdir, başlamıştır, geçiyor. Malikiyet ve serbestiyet devri geliyor.” (Bediüzzaman, Sözler, s. 650)
Marks ve benzeri sosyologlar da dördüncü maddeye kadar Bediüzzaman’la aynı tasnifi yapar, beşinci maddede ayrılırlar. Onlar, “komün bir hayat olacak, sosyalizm komünizm olacak, her şeye devlet karar verecek, ferd mülk sahibi olmayacak…” diyorlardı. Bugün ise, insanlık hak ve hürriyetlere akıyor! Bir işçi, bir emekçi, hisse senetleri vs. ile çalıştığı fabrikanın, şirketin ortağı!
nBediüzzaman, müthiş sosyolojik karihası ile Meşrutiyet döneminde Osmanlı’nın Avrupa’ya, Avrupa’nın ise İslâma hâmile olduğunu söyler. Ve 1926’lardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti ile “Avrupa devleti”ne dönüşmüş olunur.
Bugün teslisi terk edip tevhide yaklaşan, insan hak ve hürriyetlerini ikame etmeye çalışan, sosyal devlet olan, ilim ve tefekkürde ilerleyen, faizi sıfırlama çabası içinde olan Avrupa İslâma yaklaşmış. Çünkü, bunların hepsi İslâmın değerleridir.
Kilise, Hıristiyanlığı anlatmayı terk etmiş, gönüllü kültür kuruluşu gibi çalışıyor. Hastalara, yaşlılara, göçmenlere yardım ediyor veya hak ve hürriyetlere öncülük eden bir kuruluş gibi çalışıyor.
Haçlı Seferlerinden, Kolonicilik-Sömürgecilik-Kapitalizm’e, oradan “Hıristiyanlığın inanç, ekonomik ve kültür birliğini” hedef alan AET’ye, bugün ise AB olarak “çok dinli, çok kültürlü, çok toplumlu; hak ve hürriyetlere saygı, demokrasi, serbest piyasa ekonomisi” kriterlerinde karar kılmış ve Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi aday göstermiş. Onu üyeliğe kabul etmeyi hazmedebileceğini ilân edecek seviyeye gelmiş.
Batının İslâmlaşması gayet açık ve hızlı bir şekilde devam ediyor. Meselâ, Kiliseler, cemaatleri, müdavimleri kalmadığı için, mesken veya eğlence yeri olmasın diye Müslümanlara ibadethane olarak veriliyor. “Kiliseleri neden Müslümanların kullanımına sunmayalım?” diyen batılılar; bunun sayısı hızla artan Müslümanların ihtiyacını karşılamaya yönelik olduğuna dikkat çekiyor. Avrupa’da üç bin kilisenin cami veya mescide dönüştüğü ifade ediliyor. Okullarda namaz kılmak isteyenlere her türlü kolaylık gösteriliyor, mescid açılıyor. Müslümanlara ve İslâmiyete hakaret edenler yargılanıp ceza alıyor. Spor salonları, yüzme havuzları ve otobüslerde haremlik-selâmlık uygulamaları çoktan başlamış. Ve Avrupa’da Şeriat mahkemeleri faaliyete geçti. Kilise lideri, ülkedeki dinî azınlıkların kendi aralarındaki uyuşmazlıklarda, kendi dinlerinin uygun göreceği çözümler için farklı mahkemelerin kurulabileceğini söyledi. 1
Dipnot:
1- 29 Eylül 2008 tarihli ulusal basın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.