Bir Başka “İdare”
Önemli devlet adamlarından biri olan Moralı Osman Efendi ağırbaşlı ve ciddi bir kimseydi. Halet Efendiye dalkavukluk etmediği için kendisini İstanbul’da tutmaz, birtakım basit işlerle Anadolu’da dolaştırır durur. Maksadı, hakaretten başka bir şey değildir.
İzzet Molla, bir gün Halet Efendi'nin yanında bulunduğu sırada Osman Efendi'nin geldiğini uşaklar haber verirler. Halet Efendi sofaya koşarak kendisini karşılar. Gideceği zaman ise
merdiven başına kadar uğurlaması üzerine İzzet Molla şaşırır ve
sorar:
- "Efendim, bu adama yapmadığın kötülük kalmadı.
Bu kadar iltifat edişinin sebebi nedir?"
Halet Efendi der ki:
- Evet, ben bu adama çok kötülük ettim. Elinden memurluğunu aldım, nüfuzunu kırdım. Hatta istesem canını da alabilirdim. Ama üzerinde bir "efendilik" var ki, onu bir türlü alamıyorum. Dolayısıyla kendini görünce böyle saygı duymak zorun
kalıyorum.”( Dursun Gürlek, Çınaraltı Kitap Sohbetleri, s. 127)
Genellikle bunun tersi meşhurdur değil mi? Yani adam kötüdür, insanın içinden saygı duyası gelmez, ama malı, makamı, nüfuzu gözü korkutur da, şerrinden emin olunmak için iyilik yapılır, iltifat edilir. İdare edilip baştan savulur anlayacağınız. Bir nevi “çalıyı dolaşmak” sayılan bu “müdara”, kavgayı önlediği, barışı getirdiği için “sevap” bile sayılır. Son derece akıllı Sevgili Peygamberimiz (s.a.v)in “İnsanları idare, sadakadır” demiştir.
Mudara kelimesi bizde "hoşgörülü olma, insanlarla iyi geçinme" mânasına gelir. Bazı insanların taşkın hareketlerine katlanma, aşırı alıngan kişilere karşı nazik davranarak kırmama, gönlünü almaya hep mudara denir.
Cahil bir kişiye misliyle mukabele ne netice verir?
Ona doğrusunu öğreterek eğitmek, günah ve kötü işlerinden vazgeçirmek gibi faaliyetlerde bulunurken muhataba karşı yumuşak ve hoşgörülü davranmak gerekir. Amaç, kişiden de, toplumdan da bir zararın önlenmesi veya bir hayrın gerçekleşmesidir. Eğer bu eğitim, ıslah, barış ve kardeşlik için olursa ne güzel. Gerçekten de sadakadır.
Ama yok bencillik ve çıkarlarını sürdürmek adına ise o zaman ona “mudara” değil, “müdahane”, yani bugünkü tabirle “yağcılık, dalkavukluk” derler.
Bu ise çirkin bir huydur.