Evliya Çelebi’nin okunmayan meşhur kitabı
Dünya seyahat edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 tarihinde İstanbul’da doğdu.
Geçen hafta, İstanbul’da, Topkapı sarayında, Devlet Bakanımız Prof. Dr. Sayın Mehmet Aydın’ın himayesinde, Evliya Çelebi‘nin doğumunun 400. yılı dolayısıyla büyük bir merasim yapıldı. Törene beş yüzden fazla seçkin kişiler davet edilmişti.
İlk konuşmayı, Türk Dil Kurumu Genel Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın yaptı. Sonra kürsüye Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Bahattin Yediyıldız ile Devlet Bakanımız Prof. Dr. Sayın Mehmet Aydın geldiler. Hatibler, Evliya Çelebi hakkında uzun açıklamalarda bulundular.
Bilinen meşhur rüyadır: Evliya Çelebi, bir gece rüyasında, sevgili peygamberimizi görmüş: “Şefaat ya Resulallah” diyeceğine, heyecandan “seyahat ya Resulallah!” diye yalvarmış. Dileği kabul olunmuş ve Evliya Çelebi, genç yaşında, İmparatorluk Türkiye’sinin büyük ve zengin coğrafyasını gezmeye, gördüklerini de o devrin renkli Türkçesiyle yazmaya başlamış. Yaklaşık 23 milyon kilometrekarelik bir bölgeyi, bazen tek başına, bazen devrin padişahlarıyla, vezirleriyle, beylerbeyileriyle gezip tozmuş. Sonra gördüğü her yeri bütün özellikleriyle, kaleme almış. Böylece ortaya 3.000-4.000 sayfalık muhteşem bir Seyahatname çıkmış. Dünya edebiyatında, Evliya Çelebi‘nin bu renkli, bu canlı, bu çok önemli eserine benzer bir eser yoktur.
Evliya Çelebi 1611-1682 yılları arasında yaşadı. Gezip gördüğü yerleri, çok tabiî olarak o devrin Türkçesiyle ve o devrin alfabesiyle yazdı.
Evliya Çelebi Türkiye’mizde yeteri kadar bilinmiyor. Çünkü biz, dünyada, en az okuyan milletlerin başında bulunuyoruz.
Avrupa’da, (bir yılda basılan kitap sayısı bakımından) bin kişiye 2.700 ile 1.700 kitap düşüyor. Türkiye’de, ise bin kişiye yedi kitap düşmektedir.
Ben şahsen çok merak ediyorum: Dünyada, acaba hangi millet, hem alfabesini hem de dilini, bizim gibi durmadan budayarak, değiştirerek, ortadan kaldırarak edebî eserlerini okunmaz hâle getirmektedir? İşte biz devlet ve millet olarak, önce Evliya Çelebi’nin kullanmış olduğu alfabeyi 1928 yılında resmen ortadan kaldırdık; sonra onun kullandığı İmparatorluk dilini, “öz Türkçe” akılsızlığıyla durmadan budayarak, dünkü edebiyatımızı okunmaz, anlaşılmaz hale getirdik.
2005 yılında, gezmek, görmek maksadıyla İngiltere’ye gitmiştim. Tanıştığım bir gemi kaptanına:
-Siz, dilinize giren Fransızca ve Lâtince kelimeleri atarak neden öz İngilizce ile konuşmuyorsunuz? diye sormuştum. Demişti ki:
-Başka dillerden bizim dilimize giren, herkes tarafından bilinen, kullanılan kelimeler artık bizim olmuşlardır. Hiçbir İngiliz aydını, o kelimeleri dilimizden çıkarıp atmak cür’etini gösteremez! Ne demek öz İngilizce?
-Bu sene üniversiteye başlayacak olan kızınızdan bahsetmiştiniz. Kızınız Shakespeare (Şekspir) İngilizcesini biliyor mu?
-İngiltere’de de Shakespeare İngilizcesini bilmeyene aydın nazarıyla bakılmaz. Tuttuğum bir hoca, şu anda, evimizde, kızıma Shakespeare İngilizcesini öğretmektedir. Benim gibi kızım da o İngilizce’yi bilecektir!
Shakespeare, 1616 yılında öldü. İngiltere devleti, İngiltere aydınları, 395 yıl önce ölen ediplerinin İngilizcesini bile çocuklarına öğretiyorlar. Biz de, bırakın 395 yılı, bırakın 95 yılı, 50 yıl önce ölen bir edibimizin kitaplarını çocuklarımıza okutamıyoruz. Geçin efendim! Geçin! Geçin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.