Kürtlerin kaderi Türkiye’dir
Daha önce de dikkat çekmeye çalışmıştık. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son Irak ziyareti, yakın zamanda gerçekleşen en önemli dış politika hamlelerinden birisi.
Elbette ziyaretin kapsamında Erbil olunca ve ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu bölgeyi ziyaret edince, tepkiler çok farklı oldu. Peşinen söyleyelim; ‘Başbakan, Barzani’nin ayağına gitti’ şeklindeki değerlendirmeleri dikkate almak bile zaman kaybı. Türkiye, büyük bir devlete yakışır bir siyasi akılla hareket ediyor ve bu kapsamda böylesi tahrik edici yaklaşımların değeri yok.
Ancak daha tuhaf bir değerlendirmeye dikkat çekmekte yarar var. Zira bu değerlendirmenin sahipleri, kendilerini bu coğrafyada Kürt meselesinin patronu/sahibi/hamisi kabul ediyorlar. PKK/BDP hattı, Erdoğan’ın Erbil ziyaretini ‘Kürt meselesini konuşacaksa, kendi ülkesindekilerle konuşmalı’ diye değerlendirdi.
Bu yaklaşımın tuhaflığı şurada. BDP’liler daha önce Türkiye’yi yönetenleri Kuzey Irak’taki Kürt yönetimini yok saymakla suçlarken, şimdi böyle bir yaklaşım geliştiriyor.
Meselenin özü şu. Bu siyasetin sahipleri, çözüm adına herhangi bir tercihte bulunmuyorlar. Şu ana kadar Kürt meselesinde gelinen noktayı, Türkiye’nin demokratikleşme yönünde attığı önemli adımları yok sayıyorlar. Son yıllarda özellikle güneydoğuda ortaya çıkan yatırımları ve değişimi ise asla dile getirmiyorlar.
PKK/BDP Ne İstiyor?
Teröre ve şiddete bulaşmayan eylemlere kimsenin bir itirazı yok, olmamalı da. Ancak bu eylemlerle birlikte, giderek yükselen yeni bir söylem dikkat çekiyor. Kim ne önerirse önersin, ‘Bunlar çözüm için yeterli değil, şunu da yapmalısınız’ diyen bir yaklaşım var.
Kürt meselesinde kendisini tek söz sahibi sayanların, iş çözüme gelince topu taca atmalarına ilk kez tanık olmuyoruz. Ancak bu duruşlarıyla, çözümün değil sorunun bizzat kendisi olmaya doğru hızla ilerliyorlar. Bu noktaya gelinmesi herkes açısından kötü. Zira hala hatırı sayılır bir kesim, sorunun muhatabının PKK/BDP hattı olduğunu düşünüyor.
12 Haziran seçimlerinde bağımsız adaylar üzerinden 26-27 civarında milletvekili çıkarması muhtemel olan bir siyasi partinin, çözümle ilgili daha farklı bir yerde durması, herkesin hayrına olacak. Ancak mevcut haliyle BDP hiç de olumlu sinyaller vermiyor.
Irak Kürtlerden İbaret Değil
Bu arada bir gerçeğe de dikkat çekmek gerekiyor. Başbakan’ın Irak ziyareti, Erbil-Bağdat-Necef üçgeninde gerçekleşti. Elbette Erbil ziyareti başlı başına önemli; ama bunun parantezine yalnızca Kürt meselesini yazmak doğru bir yaklaşım olmaz.
Türkiye’nin 2006’nın sonundan itibaren devlet politikası haline getirdiği yaklaşımlar, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimiyle yaşanan sorunları, avantaja dönüştüren bir süreci başlattı.
Manevra alanı genişledikçe, sorunlarınızın yoğunluğunu azaltırsınız. Bu son derece akıllıca ve stratejik bir yaklaşım. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki etkinliğinin artması, kendi topraklarında yaşadığı sorununun yakıcılığını azaltacağı gibi, ileride benzeri sorunların doğmasının da önünü kesecektir. Bunun BDP’yi niye rahatsız ettiğinin anahtarı da burada.
Bölgedeki dengelere ve devam eden değişim fırtınasına bakarak, Kürtler üzerinde faklı hesaplar yapanlar olabilir. Bu hesapları yapanlar dün de vardı, yarın da olacak. Ancak sadece Türkiye Kürtlerinin değil, Irak ve Suriye Kürtlerinin de kaderinin Ankara’ya birlikte yazıldığını bir kez daha hatırlamakta yarar var.
Başka hesapların peşinde koşanlara bir kez daha hatırlatmış olalım.