Ak Parti Ne Yapmalı?
Başbakan her fırsatta partisi’nin kapatılmayacağını söyleyerek,AKP’ye psikolojik harekat uygulayanların etkisini kırmaya çalışıyor.
Dava neticelenmeden oluşan havayı böylece dağıtacağını umuyor.
Geçen hafta TESEV başkanı Can Paker’in evinde yapılan toplantıda da AKP’nin kapatılacağına inanmadığını söylemiş.
Davanın açılmasının üzerinden 2.5 ay geçmesine rağmen –kapatmayı önleyecek-herhangi bir tedbirin alınmaması Başbakan’ın gerçekten böyle düşündüğünü gösteriyor. Parti kapatılmayacağı için herhangi bir Anayasa değişikliğine de gerek görülmediği anlaşılıyor.
Yargının Hukuktan beslendiği bir yerde, elbette ki bu delil ve iddialarla hiç bir parti kapatılmaz.Ama yargının siyasallaştığı, iktidar mücadelelerinin bir aracı haline getirildiği bir yerde,- partim kapatılmaz -diye düşünmek geçmişten hiç ders almamak demektir.
Dava AKP’yi yargılamak için değil, kapatmak için açılmıştır.
Dolayısıyla AKP kapatılacaktır.
Anayasa mahkemesinin başta 367 kararı olmak üzere verdiği tartışmalı/taraflı kararlar da buna işaret ediyor.
Bu bakımdan,mevcut duruma rıza göstererek, uysal koyun rolü oynayarak gidişatı durdurmak mümkün değildir.
Kurt kuzuyu yemeyi kafaya koymuş.
Yapılması gereken, uysal koyun olmamak,sonuna kadar mücadele etmektir.
Ne yaparsak yapalım, Anayasa’yı nasıl değiştirirsek değiştirelim sonuç aynı olacak düşüncesi doğru değil.Bugün geniş kitleler Anayasa mahkemesinin tarafsız olduğuna, hukuka yaslanarak hareket ettiğine inanmıyor. Küçük bir kesimin dışında açılan davadan memnuniyet duyan da yok.üstelik Anayasa mahkemesi ile ilgili algı, iç kamuoyu ile sınırlı değil. Dış dünya’da da benzer bir düşüncenin hakim olduğu özellikle AB sözcülerinin sık, sık medya’ya düşen açıklamalarından anlaşılıyor..İşte AKP’nin işini kolaylaştıran da budur.
Doğru bir strateji ile, davanın esas hedefi ile mahkemenin politik tutumu rahatlıkla teşhir edilebilir.AKP yargılanırken, yargılamayı tersine çevirip,bu hukuk darbesi ile arkasına saklanan güçler mahkum edilebilir.
Bunu yapmak için davanın gerçek amacının kavranması gerekiyor.
AKP 340 milletvekili yerine 280-290 milletvekili ile iktidara gelse bu dava olmazdı.Keza,Cumhurbaşkanı AKP’ yerine, diğer bir partiden seçilmiş olsa yine bu dava açılmazdı. Yani,davanın sebebi, AKP’nin Anayasa’yı değiştirecek güce malik olması ve önünde onu engelleyecek hiçbir siyasal gücün bulunmamasıdır.Böyle bir AKP, sistem için,1960’dan beri Türkiye’yi yöneten bürokratik, darbeci,Solcu kadrolar için ciddi bir tehdittir.AKP’nin demokratik reformlara devam etmesi, AB sürecinin geri dönülemez bir noktaya gelmesi statüko’nun kabul edebileceği bir durum değildir.Gerçek bir demokrasi, elli yıldır devam eden kirli iktidarın el değiştirmesi demektir.AKP’nin Türkiye’yi gerçek bir demokrasiye götürecek güç ve potansiyele sahip olması bu davanın açılmasının en önemli sebebi olmuştur.
Sistem demokrasiden korktuğuna ve AKP’nin şahsında demokrasiye giden yolu tıkamaya çalıştığına göre, AKP’nin stratejisi de –Demokratik-açılımlara devam etmek olmalıdır.Dava sonuçlanmadan yeni bir Anayasa’nın meclisten geçirilmesi, Kopenhag kriterlerine paralel düzenlemelerin yapılması –dava ile hedeflenen- amacı ortadan kaldıracağından,kapatmayı da anlamsız hale getirecektir.
Onun için AKP vakit kaybetmeden bu hukuk dışı davaya, yeni bir Anayasa hamlesiyle cevap vermelidir.